Kur’an-ı Kerim’de Geçen Kavimler
Kur’an-ı Kerim, insanlığa yol göstermek ve geçmiş milletlerin deneyimlerinden ders çıkarılmasını sağlamak amacıyla pek çok kavmin hikayesini anlatır. Bu hikayeler, sadece tarihi olaylar değil, aynı zamanda ahlaki, toplumsal ve ruhsal çöküşlerin nedenlerini ve bunların ilahi adaletteki yansımalarını gözler önüne serer. Ad, Semud, Lut, Nuh ve Firavun gibi kavimlerin kıssaları, kibir, zulüm, inkâr ve sapkınlığın nihai akıbetlerini göstererek insanlığı doğru yola çağırır. Bu sayfada, Kur’an’da adı geçen ve helak edilmiş olan başlıca kavimlerin hikayeleri, ayetler ışığında detaylı bir şekilde incelenecektir. Her bir kavmin kuruluşu, yükselişi, peygamberleriyle olan mücadeleleri ve helak oluş şekilleri, ibret verici dersler sunmaktadır.
Nations Mentioned in the Holy Quran
The Holy Quran recounts the stories of numerous nations to guide humanity and enable them to learn from the experiences of past peoples. These narratives are not merely historical accounts; they also reveal the causes of moral, social, and spiritual decline and their reflections in divine justice. The stories of nations like Aad, Thamud, Lot, Noah, and Pharaoh illustrate the ultimate consequences of arrogance, oppression, disbelief, and deviation, calling humanity to the right path. On this page, the stories of the main nations mentioned in the Quran that were destroyed will be examined in detail, in light of the verses. The establishment, rise, struggles with their prophets, and methods of destruction of each nation offer instructive lessons.
الأقوام المذكورة في القرآن الكريم
يروي القرآن الكريم قصص العديد من الأقوام بهدف إرشاد البشرية وتمكينهم من التعلم من تجارب الأمم السابقة. هذه الروايات ليست مجرد سجلات تاريخية؛ بل تكشف أيضاً عن أسباب الانحطاط الأخلاقي والاجتماعي والروحي وتجلياتها في العدالة الإلهية. قصص أقوام مثل عاد، ثمود، لوط، نوح، وفرعون توضح العواقب النهائية للغطرسة، والظلم، والكفر، والانحراف، داعية البشرية إلى الصراط المستقيم. في هذه الصفحة، سيتم دراسة قصص الأقوام الرئيسية المذكورة في القرآن والتي أُهلكت بالتفصيل، في ضوء الآيات. إن تأسيس كل قوم، وصعودهم، وصراعاتهم مع أنبيائهم، وطرق هلاكهم، تقدم دروساً وعبرًا قيمة.
Âd Kavmi
Özet: Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen en eski kavimlerden biridir. Lüks, kibir ve azgınlıkla anılır. Hz. Hûd bu kavme peygamber olarak gönderilmiştir.
Dönem: M.Ö. 2000 civarı, Semûd’dan öncedir.
Konum: Yemen ile Umman arasında, Arap Yarımadası’nın güneyinde. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Fussilet 15-16
- A’râf 65-72
- Hâkka 6-8
- Ahkâf 21-26
- Şuara 123-140
Arkeolojik Bulgular: Yemen’in doğusunda yer alan taş kalıntılar, Âd Kavmi’ne ait olabilir.
Âd Kavmi; servet, gösteriş ve kibrin simgesidir. Kur’an’da onların yüksek sütunlar ve şehirler kurduğu, Hz. Hûd’un tevhid çağrısına karşılık vermediği anlatılır. Allah’ın emriyle uğultulu, dondurucu bir rüzgâr yedi gece sekiz gün boyunca kavmi kasıp kavurmuştur. Bu azap; sadece fiziksel değil, ruhsal ve ahlaki çöküşün de bir göstergesi olarak sunulur. Âd Kavmi kıssası, sadece geçmişi değil, günümüz toplumlarının da kibir, inkâr ve adaletsizlikten ders çıkarması için ibret verici bir örnektir.
- Fussilet 16: “Uğursuz günlerde dondurucu bir rüzgâr gönderdik.”
- Hâkka 6: “…şiddetli bir fırtına ile helâk edildiler.”
- Ahkâf 21: “Rabbimin emriyle her şeyi yok eden bir azap.”
- A’râf 70: “Ey Hûd! … açık bir delilin yok.”
- Şuara 130: “…boş yere oyalanıyor musunuz?”
Âd Kavmi’nin helâki; servet, kibir ve inkârın sonucu olarak değerlendirilir. Bugün de kibirli toplumlar bu örnekle uyarılır.
Bazı Arap kaynaklarına göre, Âd şehri “İrem” olarak da bilinir ve efsanevi bir şehir olarak anlatılır.
Uydulardan alınan görüntüler ve arkeolojik analizler, Umman çölünde “Ubar” adlı kayıp şehri ortaya koymuştur. Bu yerleşimin Âd Kavmi’ne ait olabileceği düşünülmektedir.
People of Aad
Summary: One of the earliest tribes mentioned in the Qur’an. Known for arrogance, luxury, and denial. Prophet Hud was sent to guide them.
Era: Around 2000 BC, before the Thamud civilization.
Location: Between Yemen and Oman in the southern Arabian Peninsula. View on Map
Qur’anic References:
- Fussilat 15-16
- Al-A’raf 65-72
- Al-Haqqa 6-8
- Al-Ahqaf 21-26
- Ash-Shu’ara 123-140
Archaeological Clues: Large stone ruins in eastern Yemen may be linked to the Aad people.
The people of Aad are known for their immense power, towering structures, and pride. Despite Prophet Hud’s invitation to monotheism, they denied and mocked him. As a result, a severe and icy wind destroyed them over seven nights and eight days. Their story is a powerful warning against arrogance and disobedience. The Qur’an describes their destruction not only as a physical calamity but as a consequence of moral collapse.
- Fussilat 16: “We sent against them a screaming wind on days of misfortune.”
- Al-Haqqa 6: “They were destroyed by a screaming, violent wind.”
- Al-Ahqaf 21: “A wind that destroyed everything by its Lord’s command.”
- Al-A’raf 70: “O Hud! You have no clear evidence for us.”
- Ash-Shu’ara 130: “Do you build a landmark on every high place for amusement?”
Aad’s fate is a timeless lesson about the dangers of arrogance, materialism, and rejecting divine guidance.
Some Arab legends describe the city of Aad as “Iram” – a mythical city with lofty pillars.
Satellite imagery and excavations in the Rub’ al Khali desert suggest that the lost city of “Ubar” could be remnants of the Aad civilization.
قوم عاد
الملخص: من أقدم الأقوام المذكورة في القرآن الكريم. اشتهروا بالترف والغرور والإنكار. أُرسل إليهم النبي هود عليه السلام.
الفترة: حوالي 2000 قبل الميلاد، قبل قوم ثمود.
الموقع: بين اليمن وعمان في جنوب الجزيرة العربية. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- فصلت 15-16
- الأعراف 65-72
- الحاقة 6-8
- الأحقاف 21-26
- الشعراء 123-140
الآثار: تشير الحفريات إلى بقايا حجرية في شرق اليمن يُعتقد أنها تعود لقوم عاد.
وُصف قوم عاد في القرآن بأنهم أصحاب قوة عظيمة ومباني شاهقة. دعاهم هود عليه السلام إلى التوحيد، لكنهم كذبوه وكفروا. فأرسل الله عليهم ريحاً صرصراً عاتية دمرت كل شيء لسبع ليالٍ وثمانية أيام. قصتهم تمثل تحذيراً أبدياً من الغرور والعصيان.
- فصلت 16: “فأرسلنا عليهم ريحاً صرصراً في أيام نحسات”
- الحاقة 6: “أهلكوا بريح صرصر عاتية”
- الأحقاف 21: “تدمر كل شيء بأمر ربها”
- الأعراف 70: “قالوا يا هود ما جئتنا ببينة”
- الشعراء 130: “وتتخذون مصانع لعلكم تخلدون”
يُعد هلاك قوم عاد درساً خالداً حول مخاطر الكبر ورفض الهداية الإلهية.
ورد في بعض الأساطير العربية أن مدينة “إرم ذات العماد” كانت مسكن قوم عاد.
تشير صور الأقمار الصناعية إلى وجود مدينة مفقودة في صحراء الربع الخالي تسمى “أوبار”، قد تكون بقايا من حضارة عاد.
Semud Kavmi
Özet: Âd kavminden sonra yaşamış, Kudretli kayaları yontarak evler ve şehirler inşa etmeleriyle bilinen bir kavimdir. Kendilerine Hz. Salih peygamber olarak gönderilmiştir.
Dönem: M.Ö. 3000 civarı, Âd kavminden sonradır.
Konum: Arap Yarımadası’nın kuzeybatısında, Hicaz bölgesi ile Şam arasında yer alan Medain-i Salih (Al-Hijr) bölgesinde yaşamışlardır. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- A’râf 73-79
- Hûd 61-68
- Şuara 141-159
- Fussilet 17-18
- Kamer 23-32
Arkeolojik Bulgular: Suudi Arabistan’daki Medain-i Salih (Al-Hijr) antik kenti, Semud Kavmi’nin kalıntıları olarak kabul edilir ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir.
Semud kavmi, Âd kavminden sonra, onların yaşadığı bölgeye yakın bir coğrafyada ortaya çıkmıştır. Taşları yontarak yaptıkları sağlam evleri ve mimari yetenekleriyle tanınmışlardır. Kendilerine gönderilen Hz. Salih’i peygamber olarak kabul etmeyip, ona bir mucize getirmesini talep etmişlerdir. Hz. Salih, bir dişi devenin kayadan çıkmasını mucize olarak göstermiş, ancak kavim deveyi öldürerek Allah’ın emirlerine karşı gelmiştir. Bu isyanları sonucunda Semud kavmi, korkunç bir sayha (ses) ile helak edilmişlerdir.
- A’râf 77: “Deveyi kestiler ve Rablerinin emrinden çıktılar.”
- Hûd 67: “Zulmedenleri korkunç bir ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.”
- Şuara 157: “Onu (deveyi) boğazladılar. Bu yüzden pişman oldular.”
- Kamer 31: “Biz onların üzerine tek bir sayha gönderdik de, hayvan ağılındaki kuru otlar gibi oldular.”
Semud kavminin kıssası, mucizeleri inkâr etmenin ve Allah’ın emrine karşı gelmenin sonuçlarını gösterir. Güç ve refahın, şükürsüzlük ve isyanla birleşince nasıl felakete yol açabileceğine dair bir uyarıdır.
Semud kavminin yaşadığı bölge olan Medain-i Salih, Nebati Krallığı’nın önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kaya mezarları ve mimari yapılarıyla günümüzde de ziyaret edilen tarihi bir alandır.
Medain-i Salih’teki arkeolojik çalışmalar, Semud kavmine atfedilen yaşam tarzı ve mimari detaylar hakkında daha fazla bilgi sağlamaya devam etmektedir.
People of Thamud
Summary: A nation that lived after the Aad, known for carving magnificent homes and cities from rock. Prophet Salih was sent to them.
Era: Around 3000 BC, after the Aad civilization.
Location: They lived in the Al-Hijr (Madain Salih) region, located in the northwestern Arabian Peninsula, between the Hejaz and Syria. View on Map
Qur’anic References:
- Al-A’raf 73-79
- Hud 61-68
- Ash-Shu’ara 141-159
- Fussilat 17-18
- Al-Qamar 23-32
Archaeological Clues: The ancient city of Madain Salih (Al-Hijr) in Saudi Arabia is considered the remains of the Thamud people and is a UNESCO World Heritage site.
The Thamud tribe emerged after the Aad tribe, in a geographical area close to where they lived. They were known for their strong homes carved from stone and their architectural skills. They did not accept Prophet Salih, who was sent to them, and demanded a miracle. Prophet Salih showed them a she-camel emerging from a rock as a miracle, but the tribe disobeyed Allah’s commands by killing the camel. As a result, a terrible blast (a mighty cry) destroyed the Thamud tribe.
- Al-A’raf 77: “So they hamstrung the she-camel, and rebelled against the command of their Lord.”
- Hud 67: “And the dreadful blast seized those who did wrong, and they became lifeless corpses in their homes.”
- Ash-Shu’ara 157: “So they slaughtered her, then became regretful.”
- Al-Qamar 31: “Indeed, We sent upon them one shout, and they became like the dry stubble of the folder of a pen.”
The story of the Thamud people illustrates the consequences of denying miracles and disobeying Allah’s command. It serves as a warning of how power and prosperity, when combined with ingratitude and rebellion, can lead to disaster.
Madain Salih, the region where the Thamud people lived, was also an important center of the Nabataean Kingdom. It is a historical site visited today for its rock-cut tombs and architectural structures.
Archaeological work in Madain Salih continues to provide more information about the lifestyle and architectural details attributed to the Thamud people.
قوم ثمود
الملخص: قوم عاشوا بعد قوم عاد، واشتهروا بنحت بيوت ومدن رائعة من الصخور. أُرسل إليهم النبي صالح عليه السلام.
الفترة: حوالي 3000 قبل الميلاد، بعد حضارة عاد.
الموقع: بين الحجاز والشام في شمال غرب شبه الجزيرة العربية. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- الأعراف 73-79
- هود 61-68
- الشعراء 141-159
- فصلت 17-18
- القمر 23-32
الآثار: تشير الحفريات إلى بقايا حجرية في شرق اليمن يُعتقد أنها تعود لقوم عاد.
وُصف قوم ثمود في القرآن بأنهم أصحاب قوة عظيمة ومباني شاهقة. دعاهم صالح عليه السلام إلى التوحيد، لكنهم كذبوه وكفروا. فأرسل الله عليهم ناقة كمعجزة، لكن القوم عصوا أوامر الله بذبح الناقة. نتيجة لتمردتهم، أُهلك قوم ثمود بصيحة مروعة.
- الأعراف 77: “فعقروا الناقة وعتوا عن أمر ربهم.”
- هود 67: “وأخذ الذين ظلموا الصيحة فأصبحوا في ديارهم جاثمين.”
- الشعراء 157: “فعقروها فأصبحوا نادمين.”
- القمر 31: “إنا أرسلنا عليهم صيحة واحدة فكانوا كهشيم المحتظر.”
توضح قصة قوم ثمود عواقب إنكار المعجزات وعصيان أمر الله. إنها تحذير حول كيف يمكن أن يؤدي القوة والازدهار، عندما يقترنان بالجحود والعصيان، إلى كارثة.
مدائن صالح، المنطقة التي عاش فيها قوم ثمود، كانت أيضاً مركزاً مهماً للمملكة النبطية. إنها موقع تاريخي يزار اليوم لمقابرها المنحوتة في الصخور وهياكلها المعمارية.
تستمر الأعمال الأثرية في مدائن صالح في تقديم المزيد من المعلومات حول نمط الحياة والتفاصيل المعمارية المنسوبة إلى قوم ثمود.
Lut Kavmi
Özet: Hz. İbrahim’in yeğeni Hz. Lut’un peygamber olarak gönderildiği kavimdir. Cinsel sapkınlıkları (homoseksüellik) ve yoldan geçenlere yaptıkları kötülüklerle meşhur olmuşlardır.
Dönem: M.Ö. 2000 civarı, Hz. İbrahim ile aynı dönemde yaşamışlardır.
Konum: Sodom ve Gomora şehirleri (günümüzdeki Ürdün ve İsrail sınırında, Ölü Deniz yakınlarında olduğu düşünülüyor). Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Hûd 77-83
- A’râf 80-84
- Hicr 57-79
- Şuara 160-175
- Ankebût 28-35
- Kamer 33-39
Arkeolojik Bulgular: Ölü Deniz çevresindeki bazı arkeolojik bulgular ve jeolojik anomaliler, bu bölgede antik dönemde büyük bir felaketin yaşandığına işaret edebilir.
Lut Kavmi, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir ahlaki çöküş yaşamıştır. Hz. Lut’un tüm uyarılarına rağmen, erkeklerin erkeklerle cinsel ilişkiye girmesi gibi büyük bir günah işlemeye devam etmişler, ayrıca yollarda insanlara saldırıp mallarını gasp etmişlerdir. Allah, bu kavmi üzerlerine şiddetli bir taş yağmuru yağdırarak, şehirlerini alt üst ederek ve bir sayha ile helak etmiştir. Sadece Hz. Lut ve ona iman eden az sayıda kişi kurtulmuştur. Bu kıssa, ahlaki sapkınlığın ve zulmün ilahi gazabı nasıl celb ettiğini açıkça gösterir.
- Hûd 82: “Emrimiz geldiğinde, o memleketin üstünü altına getirdik ve üzerlerine pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.”
- A’râf 80-81: “Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı fahşayı mı yapıyorsunuz? Siz şehvetle kadınları bırakıp erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz haddi aşan bir kavimsiniz.”
- Hicr 74: “Bunun üzerine oraların üstünü altına getirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.”
- Şuara 173: “Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür!”
- Kamer 34: “Şüphesiz biz de üzerlerine taş yağdıran bir fırtına gönderdik, Lût ailesi hariç.”
Lut Kavmi’nin helak edilişi, cinsel sapkınlıkların ve toplumsal ahlaksızlığın ilahi cezaya yol açabileceği konusunda insanlığa ciddi bir uyarıdır. Bugün de bu kıssa, toplumsal yozlaşmanın tehlikelerine karşı dersler sunmaktadır.
Kur’an’da “mü’tefikat” olarak geçen bu şehirlerin (Sodom ve Gomora) coğrafi konumu ve helak oluş şekilleri hakkında farklı yorumlar bulunmaktadır. Modern jeolojik araştırmalar, Ölü Deniz bölgesinde geçmişte büyük depremler ve doğa olaylarının yaşandığını göstermektedir.
Ölü Deniz’in güneydoğu kıyılarında yapılan arkeolojik kazılarda, Tunç Çağı’na ait, aniden terk edilmiş ve yıkılmış şehir kalıntıları bulunmuştur. Bazı araştırmacılar, bu kalıntıların Lut Kavmi’nin şehirleriyle ilişkili olabileceğini öne sürmektedir.
People of Lut (Lot)
Summary: The people to whom Prophet Lut (Lot), nephew of Prophet Ibrahim (Abraham), was sent. They were infamous for their sexual perversions (homosexuality) and misdeeds against travelers.
Era: Around 2000 BC, contemporary with Prophet Ibrahim.
Location: The cities of Sodom and Gomorrah (believed to be near the Dead Sea, on the current border between Jordan and Israel). View on Map
Qur’anic References:
- Hud 77-83
- Al-A’raf 80-84
- Al-Hijr 57-79
- Ash-Shu’ara 160-175
- Al-Ankabut 28-35
- Al-Qamar 33-39
Archaeological Clues: Some archaeological findings and geological anomalies around the Dead Sea suggest a major catastrophe occurred in this region in ancient times.
The people of Lut experienced an unprecedented moral decline. Despite all of Prophet Lut’s warnings, they persisted in committing great sins such as sexual relations between men, and also attacked and robbed travelers on the roads. Allah destroyed this nation by raining down severe stones upon them, overturning their cities, and with a terrible blast. Only Prophet Lut and a small number of believers were saved. This story clearly shows how moral perversion and oppression provoke divine wrath.
- Hud 82: “So when Our command came, We made the highest part [of the city] its lowest and rained upon them stones of layered hard clay.”
- Al-A’raf 80-81: “Do you commit such immorality as no one has preceded you with from among the worlds? Indeed, you approach men with desire, instead of women. Rather, you are a transgressing people.”
- Al-Hijr 74: “So We made its top [city] its bottom and rained upon them stones of hard clay.”
- Ash-Shu’ara 173: “And We rained upon them a [deadly] rain. And how evil was the rain of those who were warned.”
- Al-Qamar 34: “Indeed, We sent upon them a storm of stones, except the family of Lut.”
The destruction of the people of Lut serves as a severe warning to humanity about how sexual perversions and societal immorality can lead to divine punishment. This story continues to offer lessons against societal decay today.
There are various interpretations regarding the geographical location of these cities (Sodom and Gomorrah), referred to as “Mu’tafikat” in the Quran, and the manner of their destruction. Modern geological research indicates that major earthquakes and natural disasters occurred in the Dead Sea region in the past.
Archaeological excavations on the southeastern shores of the Dead Sea have uncovered the remains of abruptly abandoned and destroyed Bronze Age cities. Some researchers suggest these remains might be related to the cities of the people of Lut.
قوم لوط
الملخص: القوم الذين أُرسل إليهم النبي لوط عليه السلام، ابن أخي النبي إبراهيم عليه السلام. اشتهروا بشذوذهم الجنسي (اللواط) وإيذائهم للمسافرين.
الفترة: حوالي 2000 قبل الميلاد، وعاشوا في نفس فترة النبي إبراهيم.
الموقع: مدينتي سدوم وعمورة (يُعتقد أنهما قريبتان من البحر الميت، على الحدود الحالية بين الأردن وإسرائيل). عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- هود 77-83
- الأعراف 80-84
- الحجر 57-79
- الشعراء 160-175
- العنكبوت 28-35
- القمر 33-39
الآثار: تشير بعض الاكتشافات الأثرية والشذوذات الجيولوجية حول البحر الميت إلى حدوث كارثة كبرى في هذه المنطقة في العصور القديمة.
شهد قوم لوط انحدارًا أخلاقيًا غير مسبوق. على الرغم من كل تحذيرات النبي لوط، استمروا في ارتكاب خطيئة عظيمة مثل العلاقات الجنسية بين الرجال، بالإضافة إلى مهاجمة وسرقة المسافرين في الطرق. أهلك الله هذا القوم بإنزال أمطار شديدة من الحجارة عليهم، وقلب مدنهم، وبصيحة مروعة. نجا فقط النبي لوط وعدد قليل من المؤمنين. توضح هذه القصة بوضوح كيف يثير الانحراف الأخلاقي والظلم غضب الله.
- هود 82: “فلما جاء أمرنا جعلنا عاليها سافلها وأمطرنا عليها حجارة من سجيل منضود.”
- الأعراف 80-81: “أتأتون الفاحشة ما سبقكم بها من أحد من العالمين. إنكم لتأتون الرجال شهوة من دون النساء بل أنتم قوم مسرفون.”
- الحجر 74: “فجعلنا عاليها سافلها وأمطرنا عليهم حجارة من سجيل.”
- الشعراء 173: “وأمطرنا عليهم مطراً فساء مطر المنذرين.”
- القمر 34: “إنا أرسلنا عليهم حاصباً إلا آل لوط.”
يعتبر هلاك قوم لوط تحذيراً شديداً للبشرية حول كيف يمكن أن تؤدي الانحرافات الجنسية والفساد المجتمعي إلى عقاب إلهي. تقدم هذه القصة دروساً ضد الانحلال المجتمعي حتى اليوم.
توجد تفسيرات مختلفة بخصوص الموقع الجغرافي لهذه المدن (سدوم وعمورة)، المشار إليها في القرآن بـ “المؤتفكات”، وطريقة هلاكها. تشير الأبحاث الجيولوجية الحديثة إلى أن زلازل كبرى وكوارث طبيعية وقعت في منطقة البحر الميت في الماضي.
أسفرت الحفريات الأثرية على الشواطئ الجنوبية الشرقية للبحر الميت عن اكتشاف بقايا مدن من العصر البرونزي تم التخلي عنها وتدميرها فجأة. يشير بعض الباحثين إلى أن هذه البقايا قد تكون مرتبطة بمدن قوم لوط.
Nuh Kavmi
Özet: İnsanlık tarihindeki ilk peygamberlerden biri olan Hz. Nuh’un tebliğde bulunduğu kavimdir. Uzun yıllar süren davetine rağmen inkâr ve putperestlikte ısrar ettikleri için Tufan ile helak olmuşlardır.
Dönem: M.Ö. 4000 civarı, ilk insan topluluklarından biri.
Konum: Mezopotamya bölgesi (günümüz Irak ve civarı) civarında olduğu düşünülmektedir. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Nuh Suresi (tamamı)
- Hûd 25-49
- A’râf 59-64
- Şuara 105-122
- Kamer 9-15
- Mü’minun 23-30
Arkeolojik Bulgular: Mezopotamya’daki bazı kazılarda bulunan büyük sel tabakaları ve Sümer tabletlerindeki tufan efsaneleri, Nuh Tufanı ile ilişkilendirilmektedir.
Nuh Kavmi, Allah’ın birliğine inanmak yerine putlara tapan, azgın ve kibirli bir topluluktu. Hz. Nuh, 950 yıl boyunca onları Allah’ın yoluna davet etmiş, her türlü yöntemle uyarıda bulunmuştur. Ancak kavminin büyük çoğunluğu, özellikle zengin ve ileri gelenleri, onu alaya almış, tehdit etmiş ve inkârda ısrar etmiştir. Hz. Nuh’un duası üzerine Allah, yeryüzünü suyla kaplayan büyük bir tufan göndermiştir. Sadece Hz. Nuh, ailesi ve ona inanan az sayıdaki müminler, inşa ettikleri gemiye binerek kurtulmuş, diğer herkes boğularak helak olmuştur. Bu kıssa, tebliğin önemini, azmin sabrı ve ilahi adaleti vurgular.
- Nuh 1-2: “Andolsun, Nuh’u kavmine gönderdik. ‘Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım’ dedi.”
- Hud 36-37: “Nuh’a vahyolundu ki: ‘Kavminden iman etmiş olanlardan başkası asla iman etmeyecektir. Artık onların yapmakta olduklarından dolayı üzülme. Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap…'”
- A’râf 64: “Onu ve gemidekileri kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Gerçekten onlar kör bir kavim idiler.”
- Kamer 11-12: “Bunun üzerine göğün kapılarını sel gibi akan bir su ile açtık. Yeryüzünde pınarlar fışkırttık; sular, takdir edilmiş bir iş üzere birleşti.”
Nuh Tufanı kıssası, Allah’ın gazabının sadece fiziksel yıkım değil, aynı zamanda ahlaki yozlaşma ve tebliğe karşı direnişin bir sonucu olduğunu gösterir. Günümüzde de çevremizdeki uyarıları dikkate almanın ve doğru yoldan sapmamanın önemini vurgular.
Farklı kültürlerde ve inançlarda benzer tufan anlatıları bulunmaktadır (Gılgamış Destanı gibi). Bu, Nuh Tufanı’nın evrensel bir olay olabileceği veya benzer felaketlerin farklı topluluklarca deneyimlendiği şeklinde yorumlanabilir.
Karadeniz’in altında yapılan araştırmalar, geçmişte bu bölgede büyük bir tatlı su gölünün denize bağlandığı ve büyük bir tufana neden olduğu yönünde jeolojik kanıtlar sunmaktadır. Bu durum, Nuh Tufanı’nın bölgesel bir olay olabileceği teorisini desteklemektedir.
People of Nuh (Noah)
Summary: The nation to whom Prophet Nuh, one of the earliest prophets in human history, was sent. They were destroyed by a Great Flood due to their insistence on disbelief and idol worship despite his long years of preaching.
Era: Around 4000 BC, one of the earliest human communities.
Location: Believed to be in the Mesopotamia region (present-day Iraq and its vicinity). View on Map
Qur’anic References:
- Surah Nuh (entirely)
- Hud 25-49
- Al-A’raf 59-64
- Ash-Shu’ara 105-122
- Al-Qamar 9-15
- Al-Mu’minun 23-30
Archaeological Clues: Large flood deposits found in some excavations in Mesopotamia and flood legends in Sumerian tablets are associated with Noah’s Flood.
The people of Nuh were a rebellious and arrogant community who worshipped idols instead of believing in the oneness of Allah. Prophet Nuh invited them to the path of Allah for 950 years, warning them with every possible method. However, the majority of his people, especially their wealthy and influential leaders, mocked him, threatened him, and insisted on disbelief. Upon Prophet Nuh’s prayer, Allah sent a Great Flood that covered the entire earth with water. Only Prophet Nuh, his family, and a small number of believers were saved by boarding the ark they built, while everyone else drowned and perished. This story emphasizes the importance of divine message, perseverance, and divine justice.
- Nuh 1-2: “Indeed, We sent Noah to his people, [saying], ‘Warn your people before there comes upon them a painful punishment.'”
- Hud 36-37: “And it was revealed to Noah that no one will believe from your people except those who have already believed, so do not be distressed by what they have been doing. And construct the ark under Our observation and by Our inspiration…”
- Al-A’raf 64: “So We saved him and those with him in the ship, and We drowned those who denied Our signs. Indeed, they were a blind people.”
- Al-Qamar 11-12: “So We opened the gates of the heaven with torrents of rain. And We caused the earth to burst forth with springs, and the waters met for a matter already predestined.”
The story of Noah’s Flood shows that Allah’s wrath is not only physical destruction but also a result of moral decay and resistance to divine message. Today, it emphasizes the importance of heeding warnings around us and not deviating from the right path.
Similar flood narratives exist in various cultures and faiths (such as the Epic of Gilgamesh). This can be interpreted as Noah’s Flood being a universal event or similar catastrophes being experienced by different communities.
Research under the Black Sea provides geological evidence that a large freshwater lake in this region was connected to the sea in the past, causing a major flood. This supports the theory that Noah’s Flood could have been a regional event.
قوم نوح
الملخص: القوم الذين أُرسل إليهم النبي نوح عليه السلام، وهو من أوائل الأنبياء في تاريخ البشرية. أهلكهم الطوفان بسبب إصرارهم على الكفر وعبادة الأصنام رغم دعوته الطويلة لهم.
الفترة: حوالي 4000 قبل الميلاد، من أوائل المجتمعات البشرية.
الموقع: يُعتقد أنه في منطقة بلاد الرافدين (العراق الحالي وما حولها). عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- سورة نوح (كاملة)
- هود 25-49
- الأعراف 59-64
- الشعراء 105-122
- القمر 9-15
- المؤمنون 23-30
الآثار: يُربط ببعض طبقات الطوفان الكبيرة التي عُثر عليها في بعض الحفريات في بلاد الرافدين وأساطير الطوفان في الألواح السومرية بطوفان نوح.
كان قوم نوح مجتمعًا متمرداً ومتكبرًا يعبد الأصنام بدلاً من الإيمان بوحدانية الله. دعاهم النبي نوح إلى طريق الله لمدة 950 عامًا، محذرًا إياهم بكل وسيلة ممكنة. ومع ذلك، سخرت غالبية قومه، وخاصة الأثرياء ووجهاء القوم، منه وهددوه وأصروا على الكفر. وبناءً على دعاء النبي نوح، أرسل الله طوفانًا عظيمًا غطى الأرض كلها بالماء. نجا فقط النبي نوح وعائلته وعدد قليل من المؤمنين الذين صعدوا على السفينة التي بنوها، بينما غرق وهلك كل الآخرين. تؤكد هذه القصة على أهمية الدعوة، والصبر على الثبات، والعدالة الإلهية.
- نوح 1-2: “إنا أرسلنا نوحاً إلى قومه أن أنذر قومك من قبل أن يأتيهم عذاب أليم. قال يا قوم إني لكم نذير مبين.”
- هود 36-37: “وأوحي إلى نوح أنه لن يؤمن من قومك إلا من قد آمن فلا تبتئس بما كانوا يفعلون. واصنع الفلك بأعيننا ووحينا…”
- الأعراف 64: “فأنجيناه ومن معه في الفلك وأغرقنا الذين كذبوا بآياتنا إنهم كانوا قوما عمين.”
- القمر 11-12: “ففتحنا أبواب السماء بماء منهمر. وفجرنا الأرض عيونا فالتقى الماء على أمر قد قدر.”
توضح قصة طوفان نوح أن غضب الله ليس مجرد تدمير مادي، بل هو نتيجة للانحلال الأخلاقي ومقاومة الدعوة الإلهية. في أيامنا هذه، تؤكد على أهمية الانتباه إلى التحذيرات من حولنا وعدم الانحراف عن الطريق الصحيح.
توجد روايات طوفان مماثلة في ثقافات ومعتقدات مختلفة (مثل ملحمة جلجامش). يمكن تفسير ذلك على أن طوفان نوح كان حدثًا عالميًا أو أن كوارث مماثلة حدثت لمجتمعات مختلفة.
تقدم الأبحاث تحت البحر الأسود أدلة جيولوجية على أن بحيرة كبيرة من المياه العذبة في هذه المنطقة كانت متصلة بالبحر في الماضي، مما تسبب في فيضان كبير. هذا يدعم نظرية أن طوفان نوح ربما كان حدثًا إقليميًا.
Firavun ve İsrailoğulları (Musa Kavmi)
Özet: Eski Mısır’ın tiran yöneticisi Firavun’un zulmü altında yaşayan İsrailoğulları ve onları kurtarmak için gönderilen Hz. Musa’nın mücadelesi anlatılır. Firavun ve ordusu denizde boğularak helak edilmiştir.
Dönem: M.Ö. 13. yüzyıl civarı (Bazı kaynaklara göre M.Ö. 15. yüzyıl veya daha erken).
Konum: Antik Mısır, Nil Nehri ve Kızıldeniz bölgesi. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Bakara 49-50
- A’râf 103-162
- Yunus 75-92
- Kasas Suresi (çoğunluğu)
- Taha 9-98
- Şuara 10-68
Arkeolojik Bulgular: Mısır’daki arkeolojik bulgular, köleliğin varlığını ve güçlü firavunların hüküm sürdüğünü doğrulamakla birlikte, Firavun’un boğulmasıyla ilgili doğrudan bir kanıt henüz bulunamamıştır. Ancak Kızıldeniz’de bulunan bazı bulgular tartışma konusudur.
Firavun, Mısır’ın zorba hükümdarıydı ve İsrailoğullarını köleleştirmişti. Hz. Musa, Firavun’u Allah’a iman etmeye ve İsrailoğullarını serbest bırakmaya davet etmek için Allah tarafından gönderildi. Firavun, Hz. Musa’nın mucizelerine (asanın yılana dönüşmesi, elinin parlaması vb.) rağmen kibirlendi ve inkârda direndi. Mısır’a birçok bela (tufan, çekirge, kurbağa, kan, bit vs.) isabet etmesine rağmen Firavun ve topluluğu yola gelmedi. Sonunda Allah, İsrailoğullarını denizi yararak kurtardı ve peşlerinden gelen Firavun ve ordusunu denizde boğdu. Bu kıssa, zulme karşı direnci, ilahi yardımı ve inkârcıların sonunu anlatır.
- Bakara 50: “Hatırlayın ki, denizi sizin için yardık, sizi kurtardık, Firavun ailesini de siz bakıp dururken boğduk.”
- Yunus 92: “Bugün senin cesedini kurtaracağız ki, senden sonrakilere bir ibret olasın. Gerçekten insanlardan çoğu ayetlerimizden gafildirler.” (Bu ayet Firavun’un cesedine işaret olarak yorumlanır.)
- Kasas 4: “Gerçekten Firavun, yeryüzünde büyüklük taslamış ve halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir zümreyi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kızlarını sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, fesatçılardan idi.”
- Şuara 66-67: “Sonra diğerlerini boğduk. Şüphesiz bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman edici değildir.”
Firavun’un kıssası, iktidar hırsının, zulmün ve ilahi mesajlara karşı körlüğün nihai yıkıma yol açtığını gösterir. Günümüzde de bu, zorbalığa karşı sabretmenin, Allah’a güvenmenin ve adaletin tecelli edeceğinin bir hatırlatıcısıdır.
Bazı araştırmacılar, Kırmızı Deniz’in belirli bir noktasının alçak gelgit ve güçlü rüzgarların etkisiyle geçici olarak karaya dönüşebileceği teorisini öne sürmüşlerdir. Firavun’un cesedinin bulunup bulunmadığı konusu ise bilimsel ve dini çevrelerde hala tartışılmaktadır.
Antik Mısır’daki kölelik ve İsrailoğullarının varlığına dair yeni arkeolojik bulgular zaman zaman ortaya çıksa da, Kur’an’da anlatılan olayların birebir kanıtları hala araştırılmaktadır. Denizde boğulma ile ilgili iddialar, özellikle dalış arkeologları tarafından Kızıldeniz’in belirli bölgelerinde incelenmeye devam etmektedir.
Pharaoh and the Children of Israel (People of Musa/Moses)
Summary: This story narrates the struggle of Prophet Musa (Moses) to rescue the Children of Israel, who were living under the oppression of Pharaoh, the tyrannical ruler of ancient Egypt. Pharaoh and his army were ultimately drowned in the sea.
Era: Around the 13th century BC (some sources suggest the 15th century BC or earlier).
Location: Ancient Egypt, the Nile River, and the Red Sea region. View on Map
Qur’anic References:
- Al-Baqarah 49-50
- Al-A’raf 103-162
- Yunus 75-92
- Al-Qasas (mostly)
- Taha 9-98
- Ash-Shu’ara 10-68
Archaeological Clues: While archaeological findings in Egypt confirm the existence of slavery and powerful pharaohs, direct evidence specifically linking to the drowning of Pharaoh has not yet been found. However, some findings in the Red Sea remain a subject of discussion.
Pharaoh was the oppressive ruler of Egypt who had enslaved the Children of Israel. Prophet Musa was sent by Allah to invite Pharaoh to believe in Allah and to free the Children of Israel. Despite Prophet Musa’s miracles (his staff turning into a snake, his hand shining, etc.), Pharaoh remained arrogant and insisted on disbelief. Even after many plagues struck Egypt (flood, locusts, frogs, blood, lice, etc.), Pharaoh and his people did not repent. Finally, Allah saved the Children of Israel by parting the sea, and Pharaoh and his army, who were pursuing them, were drowned in the sea. This story narrates resistance against oppression, divine help, and the ultimate end of the disbelievers.
- Al-Baqarah 50: “And [recall] when We parted for you the sea and saved you and drowned the people of Pharaoh while you looked on.”
- Yunus 92: “So today We will save you in body that you may be to those who succeed you a sign. And indeed, many among the people are heedless of Our signs.” (This verse is interpreted as referring to Pharaoh’s preserved body.)
- Al-Qasas 4: “Indeed, Pharaoh exalted himself in the land and made its people into factions, oppressing a party among them, slaughtering their sons and keeping their women alive. Indeed, he was of the corrupters.”
- Ash-Shu’ara 66-67: “Then We drowned the others. Indeed in that is a sign, but most of them were not believers.”
The story of Pharaoh demonstrates that lust for power, oppression, and blindness to divine messages lead to ultimate destruction. Today, it serves as a reminder to be patient in the face of tyranny, to trust in Allah, and that justice will ultimately prevail.
Some researchers have proposed the theory that a specific point in the Red Sea could temporarily become dry land due to low tide and strong winds. The issue of whether Pharaoh’s body has been found is still debated in scientific and religious circles.
While new archaeological findings concerning slavery and the presence of the Children of Israel in ancient Egypt emerge from time to time, direct evidence of the events described in the Quran is still being researched. Claims related to drowning in the sea continue to be investigated by dive archaeologists in specific areas of the Red Sea.
فرعون وبنو إسرائيل (قوم موسى)
الملخص: تروي القصة صراع النبي موسى عليه السلام لإنقاذ بني إسرائيل الذين كانوا يعيشون تحت ظلم فرعون، الحاكم الطاغية لمصر القديمة. أُغرق فرعون وجنوده في البحر.
الفترة: حوالي القرن الثالث عشر قبل الميلاد (بعض المصادر تشير إلى القرن الخامس عشر قبل الميلاد أو أبكر).
الموقع: مصر القديمة، نهر النيل ومنطقة البحر الأحمر. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- البقرة 49-50
- الأعراف 103-162
- يونس 75-92
- القصص (معظمها)
- طه 9-98
- الشعراء 10-68
الآثار: بينما تؤكد الاكتشافات الأثرية في مصر وجود العبودية وحكم الفراعنة الأقوياء، لم يُعثر بعد على دليل مباشر يربط تحديدًا بغرق فرعون. ومع ذلك، لا تزال بعض الاكتشافات في البحر الأحمر محل نقاش.
كان فرعون حاكمًا مستبدًا لمصر وقد استعبد بني إسرائيل. أرسل الله النبي موسى لدعوة فرعون للإيمان بالله وتحرير بني إسرائيل. على الرغم من معجزات النبي موسى (عصاه تتحول إلى ثعبان، يده تضيء، إلخ)، بقي فرعون متكبرًا وأصر على الكفر. حتى بعد أن ضربت مصر العديد من البلايا (الطوفان، الجراد، الضفادع، الدم، القمل، إلخ)، لم يتوب فرعون وقومه. في النهاية، أنقذ الله بني إسرائيل بشق البحر، وغرق فرعون وجيشه الذين كانوا يطاردونهم في البحر. تروي هذه القصة المقاومة ضد الظلم، والعون الإلهي، والنهاية الحتمية للكافرين.
- البقرة 50: “وإذ فرقنا بكم البحر فأنجيناكم وأغرقنا آل فرعون وأنتم تنظرون.”
- يونس 92: “فاليوم ننجيك ببدنك لتكون لمن خلفك آية وإن كثيرا من الناس عن آياتنا لغافلون.” (تُفسر هذه الآية على أنها تشير إلى جثة فرعون المحفوظة.)
- القصص 4: “إن فرعون علا في الأرض وجعل أهلها شيعا يستضعف طائفة منهم يذبح أبناءهم ويستحيي نساءهم إنه كان من المفسدين.”
- الشعراء 66-67: “ثم أغرقنا الآخرين. إن في ذلك لآية وما كان أكثرهم مؤمنين.”
تُظهر قصة فرعون أن الطمع في السلطة، والظلم، والعمى عن الرسائل الإلهية يؤدي إلى الدمار النهائي. وهي تذكرنا اليوم بالصبر في مواجهة الطغيان، والثقة بالله، وأن العدالة ستسود في النهاية.
اقترح بعض الباحثين نظرية أن نقطة معينة في البحر الأحمر يمكن أن تصبح أرضًا جافة مؤقتًا بسبب المد المنخفض والرياح القوية. مسألة العثور على جثة فرعون لا تزال محل نقاش في الأوساط العلمية والدينية.
بينما تظهر اكتشافات أثرية جديدة حول العبودية ووجود بني إسرائيل في مصر القديمة من وقت لآخر، لا تزال الأدلة المباشرة على الأحداث الموصوفة في القرآن قيد البحث. وتستمر مزاعم الغرق في البحر في التحقيق من قبل علماء الآثار الغواصين في مناطق معينة من البحر الأحمر.
Ashab-ı Kehf (Mağara Halkı)
Özet: İmanlarını korumak için zalim ve putperest bir kraldan kaçarak bir mağaraya sığınan bir grup genç ve onların mucizevi uykusunu anlatan kıssadır. Bu kıssa, gençlerin Rablerine olan inançlarını ve Allah’ın kudretini vurgular.
Dönem: Tam olarak belirlenememiş, ancak Roma İmparatorluğu döneminde Hristiyanlığın ilk yıllarına denk geldiği düşünülmektedir.
Konum: Farklı yerlerde olduğu iddia edilmektedir, en bilinenleri Türkiye (Tarsus, Efes), Ürdün (Raqa) ve Suriye. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Kehf Suresi 9-26
Arkeolojik Bulgular: Birçok yerde ‘Yedi Uyuyanlar Mağarası’ olarak bilinen arkeolojik kalıntılar bulunmaktadır. En çok kabul görenlerden biri, Türkiye’nin Efes (Selçuk) yakınlarındaki mağaradır.
Ashab-ı Kehf, zalim bir hükümdarın (bazı kaynaklarda Dakyanus) döneminde yaşayan, Allah’a iman eden ve putperestliğe karşı çıkan birkaç gençten oluşuyordu. Hükümdarın kendilerini dine zorlaması üzerine, imanlarını korumak için bir köpekle birlikte bir mağaraya sığındılar. Allah, onları o mağarada yüzyıllar boyunca derin bir uykuya daldırdı ve daha sonra uyandırdı. Uyandıklarında, dış dünyada çok şey değişmiş, inançları yayılmıştı. Bu kıssa, iman uğruna gösterilen fedakarlığın ve Allah’ın mucizelerinin bir göstergesidir.
- Kehf 9: “Yoksa sen Kehf ve Rakim ashâbının, ibret verici âyetlerimizden olduğunu mu sandın?”
- Kehf 10: “Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da şöyle demişlerdi: ‘Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bize işimizde doğruyu ilham et.'”
- Kehf 11: “Bunun üzerine biz de o mağarada onların kulakları üzerine nice yıllar vurduk (uykuya daldırdık).”
- Kehf 18: “Onları uyanık sanırdın, oysa onlar uykudaydılar. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu yaymış vaziyette mağaranın girişinde idi…”
- Kehf 25: “Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve buna dokuz (yıl) daha kattılar.”
Ashab-ı Kehf kıssası, gençlerin imana sıkı sıkıya bağlılıklarının ve Allah’a güvenmelerinin bir sembolüdür. Günümüzde de inanç uğruna karşılaşılan zorluklar karşısında sabrı ve teslimiyeti hatırlatır. Aynı zamanda, tarihin ve zamanın insanlar için göreceli olduğunu gösterir.
Kıssada gençlerin sayısıyla ilgili farklı rivayetler bulunsa da Kur’an, “Rableri onların sayısını daha iyi bilir” diyerek bu konunun detaylarına girmez. Ayrıca, mağaranın kapısındaki köpeklerinin adı da “Kıtmir” olarak bazı rivayetlerde geçer.
Ashab-ı Kehf’in gerçek mağarası olduğu iddia edilen yerlerdeki arkeolojik araştırmalar devam etmekte olup, her yeni bulgu kıssanın anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır. Ancak kesin bir bilimsel kanıt henüz sunulmamıştır.
Ashab-i Kahf (The People of the Cave)
Summary: This story recounts a group of young men who sought refuge in a cave to preserve their faith from a tyrannical and idolatrous king, and their miraculous sleep. The narrative highlights the youths’ unwavering belief in their Lord and the power of Allah.
Era: Not precisely determined, but thought to coincide with the early years of Christianity during the Roman Empire.
Location: Various locations are claimed, the most well-known being in Turkey (Tarsus, Ephesus), Jordan (Raqa), and Syria. View on Map
Qur’anic References:
- Surah Al-Kahf 9-26
Archaeological Clues: There are archaeological remains known as ‘The Cave of the Seven Sleepers’ in many places. One of the most widely accepted is the cave near Ephesus (Selçuk) in Turkey.
The People of the Cave consisted of several young men who lived during the reign of a tyrannical ruler (referred to as Decius in some sources) and believed in Allah, rejecting idolatry. When the ruler forced them to abandon their faith, they sought refuge in a cave with their dog to preserve their belief. Allah caused them to fall into a deep sleep for centuries in that cave and later awakened them. When they awoke, much had changed in the outside world, and their faith had spread. This story is a testament to the sacrifice made for faith and the miracles of Allah.
- Al-Kahf 9: “Or have you thought that the companions of the cave and [the inscription] of Ar-Raqim were, among Our signs, a wonder?”
- Al-Kahf 10: “When the youths sought refuge in the cave and said, ‘Our Lord, grant us from Yourself mercy and prepare for us from our affair right guidance.'”
- Al-Kahf 11: “So We cast [a cover of sleep] over their ears within the cave for a number of years.”
- Al-Kahf 18: “And you would think them awake, while they were asleep. And We turned them to the right and to the left, while their dog stretched his forelegs at the entrance…”
- Al-Kahf 25: “And they remained in their cave for three hundred years and exceeded by nine.”
The story of the People of the Cave is a symbol of young people’s strong adherence to faith and their reliance on Allah. Today, it serves as a reminder of patience and submission in the face of difficulties encountered for the sake of belief. It also shows that history and time are relative for humans.
Although there are different narrations regarding the number of youths in the story, the Quran does not delve into these details, stating, “Their Lord is most knowing of their number.” Additionally, the name of their dog at the cave’s entrance is mentioned as “Qitmir” in some narrations.
Archaeological research continues in places claimed to be the real cave of Ashab-i Kahf, and every new finding contributes to the understanding of the story. However, definitive scientific proof has not yet been presented.
أصحاب الكهف
الملخص: قصة مجموعة من الشباب الذين لجأوا إلى كهف للحفاظ على إيمانهم من ملك طاغية ووثني، وتحكي نومهم المعجز. تؤكد هذه القصة إيمان الشباب الراسخ بربهم وقدرة الله.
الفترة: غير محددة بدقة، ولكن يُعتقد أنها تتزامن مع السنوات الأولى للمسيحية في الإمبراطورية الرومانية.
الموقع: تُدعى عدة مواقع، أشهرها في تركيا (طرسوس، أفسس)، الأردن (الرقيم)، وسوريا. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- سورة الكهف 9-26
الآثار: توجد بقايا أثرية تُعرف باسم “كهف أهل الكهف” في أماكن كثيرة. من أكثرها قبولاً هو الكهف القريب من أفسس (سلجوق) في تركيا.
تتألف قصة أصحاب الكهف من عدة شباب عاشوا في عهد حاكم ظالم (ذكر في بعض المصادر باسم دقيانوس) وآمنوا بالله ورفضوا عبادة الأصنام. عندما أجبرهم الحاكم على التخلي عن دينهم، لجأوا إلى كهف مع كلبهم للحفاظ على إيمانهم. أوقعهم الله في نوم عميق لقرون في ذلك الكهف ثم أيقظهم. عندما استيقظوا، تغير الكثير في العالم الخارجي، وانتشر إيمانهم. هذه القصة هي دليل على التضحية من أجل الإيمان ومعجزات الله.
- الكهف 9: “أم حسبت أن أصحاب الكهف والرقيم كانوا من آياتنا عجبا؟”
- الكهف 10: “إذ أوى الفتية إلى الكهف فقالوا ربنا آتنا من لدنك رحمة وهيئ لنا من أمرنا رشدا.”
- الكهف 11: “فضربنا على آذانهم في الكهف سنين عددا.”
- الكهف 18: “وتحسبهم أيقاظاً وهم رقود ونقلبهم ذات اليمين وذات الشمال وكلبهم باسط ذراعيه بالوصيد…”
- الكهف 25: “ولبثوا في كهفهم ثلاث مائة سنين وازدادوا تسعا.”
تُعد قصة أصحاب الكهف رمزًا لالتزام الشباب القوي بالإيمان واعتمادهم على الله. وهي تذكير بالصبر والتسليم في مواجهة الصعوبات التي تُواجه في سبيل العقيدة. كما أنها تظهر أن التاريخ والزمن نسبيان بالنسبة للبشر.
على الرغم من وجود روايات مختلفة حول عدد الشباب في القصة، فإن القرآن لا يتعمق في هذه التفاصيل، قائلاً: “ربهم أعلم بعدتهم”. بالإضافة إلى ذلك، ورد اسم كلبهم عند مدخل الكهف في بعض الروايات باسم “قطمير”.
تستمر الأبحاث الأثرية في الأماكن التي يُدعى أنها الكهف الحقيقي لأصحاب الكهف، وكل اكتشاف جديد يساهم في فهم القصة. ومع ذلك، لم يتم تقديم دليل علمي قاطع بعد.
Ashab-ı Rass (Kuyu Halkı)
Özet: Kur’an’da kısaca zikredilen, kendilerine peygamber gönderildiği halde onu yalanlayıp kuyuya attıkları veya bir kuyu etrafında yaşayan ve sonrasında helak olan bir kavimdir.
Dönem: Tam olarak belirli değil, ancak bazı yorumlara göre Nuh Kavmi’nden sonraki dönemlerde yaşamışlardır.
Konum: Tam olarak belirli değil, Arabistan Yarımadası’nda veya Şam civarında olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Furkan 38
- Kaf 12
Arkeolojik Bulgular: Bu kavimle ilgili kesin arkeolojik bulgulara henüz rastlanmamıştır. Kur’an’da kısa ve öz bir şekilde anılmaktadır.
Ashab-ı Rass, Kur’an’da Nuh Kavmi, Ad, Semud ve Lut kavimleriyle birlikte zikredilen, kendilerine gönderilen peygamberi yalanladıkları için ilahi azaba uğramış bir topluluktur. “Rass” kelimesi, kuyu veya maden ocağı anlamına gelir. Müfessirler arasında bu kavmin kimliği ve tam olarak ne yaptıkları konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. En yaygın görüş, peygamberlerini kuyuya attıkları veya bir kuyu etrafında putperestlik ve fesat işledikleri için helak edildikleridir. Kıssanın ana mesajı, peygamberleri yalanlamanın ve zulmetmenin sonucunun ilahi azap olduğudur.
- Furkan 38: “Ad’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunların arasında daha birçok nesilleri de (helak ettik).”
- Kaf 12: “Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud da yalanlamıştı.”
Ashab-ı Rass kıssası, Kur’an’ın diğer helak kıssaları gibi, insanlara peygamberlere uymanın ve Allah’ın emirlerine karşı gelmemenin önemini hatırlatır. Uyarılara kulak vermeyen ve haksızlıkta ısrar edenlerin sonunun iyi olmayacağını vurgular.
Ashab-ı Rass’ın kimliği hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bazıları onları Semud Kavmi’nin bir kısmı veya Haricîler gibi belirli bir grup olarak görmüşlerdir. Ancak Kur’an, detay vermeden, ibret alınması gereken genel bir kıssa sunar.
Ashab-ı Rass ile ilgili spesifik arkeolojik çalışmalar, Kur’an’daki bilgi kısıtlılığı nedeniyle sınırlıdır. Ancak antik kuyular ve yerleşim yerleri üzerine yapılan genel araştırmalar, bu tür toplulukların var olabileceği coğrafi ve kültürel bağlamı güçlendirmektedir.
Ashab-i Rass (The People of the Well)
Summary: Briefly mentioned in the Quran, they were a nation who denied their prophet and either threw him into a well or lived around a well, and were subsequently destroyed.
Era: Not precisely determined, but according to some interpretations, they lived in periods after the People of Noah.
Location: Not precisely determined; there are different views on whether they were in the Arabian Peninsula or around Damascus. View on Map
Qur’anic References:
- Al-Furqan 38
- Qaf 12
Archaeological Clues: No definitive archaeological findings related to this nation have been discovered yet. They are mentioned briefly and concisely in the Quran.
Ashab-i Rass, mentioned alongside the People of Noah, Ad, Thamud, and Lut in the Quran, were a community afflicted by divine punishment because they denied the prophet sent to them. The word “Rass” means a well or a mine shaft. There are differing opinions among exegetes regarding the identity of this nation and exactly what they did. The most common view is that they were destroyed for throwing their prophet into a well or for engaging in idolatry and corruption around a well. The main message of the story is that the consequence of denying prophets and committing oppression is divine punishment.
- Al-Furqan 38: “And [We destroyed] ‘Aad and Thamud and the companions of the well and many generations between them.”
- Qaf 12: “The people of Noah denied before them, and the companions of the well, and Thamud.”
The story of Ashab-i Rass, like other destruction narratives in the Quran, reminds people of the importance of obeying prophets and not defying Allah’s commands. It emphasizes that those who disregard warnings and persist in injustice will not have a good end.
There are various narrations about the identity of Ashab-i Rass. Some have identified them as a part of the Thamud tribe or a specific group like the Kharijites. However, the Quran presents it as a general story from which lessons should be learned, without providing extensive details.
Specific archaeological studies related to Ashab-i Rass are limited due to the restricted information in the Quran. However, general research on ancient wells and settlements reinforces the geographical and cultural context in which such communities could have existed.
أصحاب الرس
الملخص: أُشير إليهم بإيجاز في القرآن، كانوا أمة كذبوا نبيهم وقاموا بإلقائه في بئر، أو عاشوا حول بئر، ودُمروا لاحقًا.
الفترة: غير محددة بدقة، ولكن وفقًا لبعض التفسيرات، عاشوا في فترات تلت قوم نوح.
الموقع: غير محدد بدقة؛ توجد آراء مختلفة حول ما إذا كانوا في شبه الجزيرة العربية أو حول دمشق. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- الفرقان 38
- ق 12
الآثار: لم يتم العثور بعد على اكتشافات أثرية قاطعة تتعلق بهذه الأمة. وقد ذُكروا بإيجاز في القرآن.
أصحاب الرس، المذكورون جنبًا إلى جنب مع قوم نوح وعاد وثمود ولوط في القرآن، كانوا جماعة أصابها العقاب الإلهي لأنهم كذبوا النبي الذي أُرسل إليهم. كلمة “الرس” تعني بئرًا أو منجمًا. هناك آراء مختلفة بين المفسرين بشأن هوية هذه الأمة وما فعلته بالضبط. الرأي الأكثر شيوعًا هو أنهم دُمروا لإلقاء نبيهم في بئر أو لممارستهم الوثنية والفساد حول بئر. الرسالة الرئيسية من القصة هي أن عاقبة تكذيب الأنبياء وارتكاب الظلم هي العقاب الإلهي.
- الفرقان 38: “وعدًا وثمودًا وأصحاب الرس وقرونًا بين ذلك كثيرا.”
- ق 12: “كذبت قبلهم قوم نوح وأصحاب الرس وثمود.”
تُذكر قصة أصحاب الرس، كغيرها من قصص الهلاك في القرآن، الناس بأهمية طاعة الأنبياء وعدم عصيان أوامر الله. وتؤكد أن من يتجاهل التحذيرات ويصر على الظلم لن تكون عاقبته حميدة.
توجد روايات مختلفة حول هوية أصحاب الرس. وقد عرّفهم البعض بأنهم جزء من قبيلة ثمود أو جماعة محددة مثل الخوارج. ومع ذلك، يقدم القرآن قصة عامة يجب أخذ العبر منها، دون تقديم تفاصيل موسعة.
الدراسات الأثرية المحددة المتعلقة بأصحاب الرس محدودة بسبب المعلومات القليلة في القرآن. ومع ذلك، تعزز الأبحاث العامة حول الآبار والمستوطنات القديمة السياق الجغرافي والثقافي الذي يمكن أن توجد فيه مثل هذه المجتمعات.
Ashab-ı Sebt (Cumartesi Halkı)
Özet: İsrailoğullarından bir topluluktur. Allah tarafından kendilerine Cumartesi günü balık avlamama yasağı konulmuş, ancak hile yaparak bu yasağı çiğnedikleri için maymunlara dönüştürülerek helak olmuşlardır.
Dönem: Hz. Musa’dan sonraki dönemlerde, Yahudilerin yaşadığı bir zaman dilimi.
Konum: Deniz kıyısında bir şehir olduğu belirtilir. Bazı yorumlara göre Akabe Körfezi’ndeki Eyle (Eilat) veya Medyen civarıdır. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Bakara 65-66
- Nisa 47
- A’râf 163-166
Arkeolojik Bulgular: Bu kıssayla ilgili doğrudan arkeolojik bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak İsrailoğullarının tarihi ve yaşam tarzları hakkında genel arkeolojik veriler mevcuttur.
Ashab-ı Sebt, deniz kıyısında yaşayan bir balıkçı topluluğuydu. Allah, onları Cumartesi günü balık avlamaktan men etmişti. Ancak Cumartesi günleri balıklar bolca kıyıya gelirken, diğer günler gelmiyordu. Bu durum, onların nefislerine uymalarına ve bir hileye başvurmalarına neden oldu. Cuma günü ağlarını denize atıp Pazar günü toplamaya başladılar. Bu açıkça yasağı çiğnemek olduğu için, Allah onları azgın ve aşağılık maymunlara dönüştürerek helak etti. Bu kıssa, Allah’ın emirlerine karşı hile yapmanın ve sınırları aşmanın kötü sonucunu gösterir.
- Bakara 65: “İçinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. Onlara, ‘Aşağılık maymunlar olun!’ dedik.”
- A’râf 163: “Onlara deniz kenarında bulunan o kasabanın durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira Cumartesi tatil yaptıkları gün balıklar akın akın onlara geliyordu, tatil yapmadıkları gün ise gelmiyordu. İşte biz, yoldan çıkmaları sebebiyle onları böylece imtihan ediyorduk.”
- A’râf 166: “Onlar, yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeyince onlara, ‘Aşağılık maymunlar olun!’ dedik.”
Ashab-ı Sebt kıssası, Allah’ın koyduğu sınırlara riayet etmenin ve dini hükümleri hilelerle değiştirmeye çalışmamanın önemini vurgular. Günümüzde de insanlar, yasakları delmek için dolambaçlı yollara başvurabilmektedir. Bu kıssa, samimiyet ve dürüstlüğün önemini hatırlatır.
Maymunlara dönüşme olayı, bazı müfessirler tarafından fiziksel bir dönüşüm olarak yorumlanırken, bazıları ise ahlaki ve ruhsal bir aşağılanma, maymun gibi taklitçi ve düşüncesiz davranışlara düşme olarak yorumlamıştır. Kıssanın ana mesajı, ilahi emre itaatsizliğin ve hilenin sonucudur.
Ashab-ı Sebt’in kesin konumu hakkında yapılan araştırmalar devam etse de, bu kıssanın temel olarak ahlaki ve dini bir ders olduğu kabul edilmektedir. Bilimsel olarak bir tür değişikliği kanıtı beklenmemektedir.
Ashab-i Sabt (The People of the Sabbath)
Summary: A community from the Children of Israel who were forbidden by Allah from fishing on the Sabbath (Saturday). They violated this prohibition through trickery and were consequently destroyed by being transformed into apes.
Era: During periods after Prophet Musa (Moses), a time when Jews lived.
Location: Mentioned as a city by the sea. According to some interpretations, it is Eilat (Aqaba) or near Midian in the Gulf of Aqaba. View on Map
Qur’anic References:
- Al-Baqarah 65-66
- An-Nisa 47
- Al-A’raf 163-166
Archaeological Clues: There is no direct archaeological evidence related to this story. However, general archaeological data about the history and lifestyle of the Children of Israel exist.
The People of the Sabbath were a fishing community living by the sea. Allah had forbidden them from fishing on Saturdays. However, on Saturdays, fish would come abundantly to the shore, but not on other days. This situation led them to succumb to their desires and resort to trickery. They started casting their nets on Friday and collecting them on Sunday. Since this was a clear violation of the prohibition, Allah destroyed them by transforming them into despicable apes. This story illustrates the dire consequence of tricking Allah’s commands and overstepping boundaries.
- Al-Baqarah 65: “And you had already known about those who transgressed among you concerning the Sabbath, and We said to them, ‘Be apes, despised.'”
- Al-A’raf 163: “And ask them about the city that was by the sea – when they transgressed in [the matter of] the Sabbath, when their fish came to them on their Sabbath, openly appearing, but on the day they had no Sabbath, they did not come to them. Thus did We test them for what they were defiantly disobedient.”
- Al-A’raf 166: “So when they were insolent about that which they had been forbidden, We said to them, ‘Be apes, despised.'”
The story of the People of the Sabbath emphasizes the importance of respecting the limits set by Allah and not attempting to alter religious rulings through deception. Even today, people might resort to devious ways to circumvent prohibitions. This story reminds us of the importance of sincerity and integrity.
The transformation into apes has been interpreted by some exegetes as a physical transformation, while others see it as a moral and spiritual degradation, a descent into ape-like imitative and thoughtless behavior. The main message of the story is the consequence of disobedience to divine command and trickery.
While research continues regarding the exact location of the People of the Sabbath, the story is primarily regarded as a moral and religious lesson. Scientific evidence of species change is not expected.
أصحاب السبت
الملخص: جماعة من بني إسرائيل حرم الله عليهم صيد السمك يوم السبت، لكنهم خالفوا هذا التحريم بالاحتيال، فدُمروا بتحويلهم إلى قردة.
الفترة: في فترات ما بعد النبي موسى عليه السلام، وهي فترة عاش فيها اليهود.
الموقع: يُذكر أنها مدينة على شاطئ البحر. ووفقًا لبعض التفسيرات، فهي إيلات (العقبة) أو بالقرب من مدين في خليج العقبة. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- البقرة 65-66
- النساء 47
- الأعراف 163-166
الآثار: لا يوجد دليل أثري مباشر يتعلق بهذه القصة. ومع ذلك، توجد بيانات أثرية عامة حول تاريخ بني إسرائيل وأسلوب حياتهم.
كان أصحاب السبت جماعة من الصيادين يعيشون على شاطئ البحر. حرم الله عليهم صيد السمك يوم السبت. ومع ذلك، في أيام السبت، كانت الأسماك تأتي بكثرة إلى الشاطئ، ولكنها لم تكن تأتي في الأيام الأخرى. دفعهم هذا الوضع إلى الاستسلام لرغباتهم واللجوء إلى الحيلة. بدأوا بإلقاء شباكهم في البحر يوم الجمعة وجمعها يوم الأحد. وبما أن هذا كان انتهاكًا واضحًا للتحريم، فقد دمرهم الله بتحويلهم إلى قردة حقيرة. توضح هذه القصة العواقب الوخيمة للاحتيال على أوامر الله وتجاوز الحدود.
- البقرة 65: “ولقد علمتم الذين اعتدوا منكم في السبت فقلنا لهم كونوا قردة خاسئين.”
- الأعراف 163: “واسألهم عن القرية التي كانت حاضرة البحر إذ يعدون في السبت إذ تأتيهم حيتانهم يوم سبتهم شرعاً ويوم لا يسبتون لا تأتيهم كذلك نبلوهم بما كانوا يفسقون.”
- الأعراف 166: “فلما عتوا عما نهوا عنه قلنا لهم كونوا قردة خاسئين.”
تؤكد قصة أصحاب السبت على أهمية احترام الحدود التي وضعها الله وعدم محاولة تغيير الأحكام الدينية عن طريق الخداع. حتى اليوم، قد يلجأ الناس إلى طرق ملتوية للتحايل على المحرمات. تذكرنا هذه القصة بأهمية الإخلاص والنزاهة.
فسر بعض المفسرين التحول إلى قردة على أنه تحول جسدي، بينما يرى آخرون أنه انحدار أخلاقي وروحي، أو نزول إلى سلوك مقلد وغير عقلاني يشبه القردة. الرسالة الرئيسية للقصة هي عاقبة العصيان لأمر الله والاحتيال.
على الرغم من استمرار الأبحاث حول الموقع الدقيق لأصحاب السبت، تُعتبر القصة بشكل أساسي درسًا أخلاقيًا ودينيًا. ولا يُتوقع وجود دليل علمي على تغيير الأنواع.
Ashab-ı Fil (Fil Sahipleri)
Özet: Yemen valisi Ebrehe’nin Kabe’yi yıkmak amacıyla büyük bir fil ordusuyla Mekke’ye yürümesi ve Allah’ın onları Ebabil kuşları vasıtasıyla taşlarla helak etmesini anlatan kıssadır.
Dönem: Hz. Peygamber’in doğumundan kısa bir süre önce, yaklaşık M.S. 570 yılı (Fil Yılı).
Konum: Yemen’den Mekke’ye uzanan yol ve Mekke civarı. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Fil Suresi (tamamı)
Arkeolojik Bulgular: Tarihi kaynaklarda ve Arap rivayetlerinde geniş yer bulan bu olay, arkeolojik olarak fil ordusunun izlerine veya düşen taşlara dair doğrudan kanıtlanmamıştır. Ancak olay, Hicaz bölgesinde bilinir bir gerçektir.
Yemen valisi Ebrehe, Sana’da Kabe’ye rakip olabilecek büyük bir kilise inşa ettirmiş, ancak oraya gereken rağbet gösterilmeyince Kabe’yi yıkmaya karar verdi. Ordusuna büyük savaş filleri de katarak Mekke’ye doğru yola çıktı. Ordusu Mekke’ye yaklaştığında, en büyük fil olan Mahmut hareket etmeyi reddetti. Tam o sırada Allah, gökten Ebabil kuşlarını gönderdi. Her kuş, ağzında ve ayaklarında ufak taşlar taşıyordu. Bu taşlar, fil ordusunun üzerine yağarak onları delik deşik etti ve çiğnenmiş ekin yaprakları gibi darmadağın etti. Bu olay, Kabe’nin ve Mekke’nin ilahi koruma altında olduğunu gösterdi.
- Fil 1-2: “Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?”
- Fil 3-4: “Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Onlara ‘siccîl’den (çamurdan pişirilmiş) taşlar atıyorlardı.”
- Fil 5: “Böylece onları çiğnenmiş ekin yaprağı gibi yaptı.”
Ashab-ı Fil kıssası, zalimlerin ve kibirlilerin planlarının Allah tarafından nasıl bozulduğunu ve kutsal değerlerin nasıl korunduğunu gösterir. Günümüzde de insanlar, büyük güçlere sahip olsalar bile Allah’ın kudreti karşısında aciz kalacaklarını hatırlamalıdır.
“Fil Yılı” (Amul-Fil) Arap tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır ve Hicri takvimden önce olayların tarihlendirilmesinde kullanılırdı. Ebabil kuşlarının attığı taşların etkisi hakkında farklı yorumlar bulunsa da, olayın mucizevi yönü üzerinde ittifak vardır.
Tarihçiler ve arkeologlar, Ebrehe’nin Yemen’deki kilisesinin kalıntıları ve Hicaz bölgesindeki eski yollar hakkında araştırmalarına devam etmektedirler. Olayın mahiyeti nedeniyle doğrudan arkeolojik kanıtlar (bulaşıcı hastalık veya doğal felaket gibi teoriler) hala spekülatif olsa da, kıssanın tarihi gerçekliği genel kabul görmektedir.
Ashab-i Fil (The People of the Elephant)
Summary: This story narrates how Abraha, the governor of Yemen, marched towards Mecca with a large army of elephants to destroy the Kaaba, and how Allah miraculously destroyed them with stones thrown by flocks of birds (Ababil).
Era: Shortly before the birth of Prophet Muhammad, around 570 AD (the Year of the Elephant).
Location: The route from Yemen to Mecca and the vicinity of Mecca. View on Map
Qur’anic References:
- Surah Al-Fil (entirely)
Archaeological Clues: Although this event is widely documented in historical sources and Arab traditions, it has not been directly confirmed archaeologically with evidence of the elephant army’s traces or fallen stones. However, the event is a well-known fact in the Hijaz region.
Abraha, the governor of Yemen, had built a large church in Sana’a hoping it would rival the Kaaba, but when it failed to attract the desired attention, he decided to destroy the Kaaba. He set out for Mecca with a large army, including war elephants. As his army approached Mecca, the largest elephant, Mahmud, refused to move. At that moment, Allah sent down flocks of birds (Ababil) from the sky. Each bird carried small stones in its beak and feet. These stones rained down upon the elephant army, piercing them through and scattering them like eaten straw. This event demonstrated that the Kaaba and Mecca were under divine protection.
- Al-Fil 1-2: “Have you not considered, [O Muhammad], how your Lord dealt with the companions of the elephant? Did He not make their plan into misguidance?”
- Al-Fil 3-4: “And He sent against them birds in flocks, striking them with stones of hard clay.”
- Al-Fil 5: “And He made them like eaten straw.”
The story of the People of the Elephant shows how the plans of oppressors and arrogant individuals are thwarted by Allah and how sacred values are protected. Even today, people should remember that despite their great power, they will remain helpless before Allah’s might.
The “Year of the Elephant” (Amul-Fil) is a significant turning point in Arab history and was used to date events before the Hijri calendar. Although there are different interpretations regarding the effect of the stones thrown by the Ababil birds, there is consensus on the miraculous nature of the event.
Historians and archaeologists continue their research on the ruins of Abraha’s church in Yemen and ancient routes in the Hijaz region. While direct archaeological evidence for the nature of the event (such as theories of infectious disease or natural disaster) remains speculative, the historical reality of the narrative is generally accepted.
أصحاب الفيل
الملخص: قصة تُروى عن مسيرة أبرهة، والي اليمن، بجيش عظيم من الفيلة نحو مكة لهدم الكعبة، وكيف أن الله أهلكهم بمعجزة بواسطة طيور الأبابيل التي ألقت عليهم حجارة.
الفترة: قبل ولادة النبي محمد صلى الله عليه وسلم بوقت قصير، حوالي عام 570 ميلادي (عام الفيل).
الموقع: الطريق الممتد من اليمن إلى مكة وما حولها. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- سورة الفيل (كاملة)
الآثار: على الرغم من أن هذا الحدث موثق على نطاق واسع في المصادر التاريخية والروايات العربية، إلا أنه لم يتم إثباته أثريًا بشكل مباشر بأدلة على آثار جيش الفيل أو الحجارة المتساقطة. ومع ذلك، فإن الحدث حقيقة معروفة في منطقة الحجاز.
بنى أبرهة، والي اليمن، كنيسة عظيمة في صنعاء أملًا أن تنافس الكعبة، ولكن عندما لم تلقَ الاهتمام المطلوب، قرر هدم الكعبة. انطلق نحو مكة بجيش كبير، ضم معه فيلة حرب. عندما اقترب جيشه من مكة، رفض الفيل الأكبر، محمود، التحرك. وفي تلك اللحظة، أرسل الله من السماء طيور الأبابيل. كانت كل طائر يحمل حجارة صغيرة في فمه وقدميه. أمطرت هذه الحجارة على جيش الفيل، فمزقتهم إربًا وشتتهم كأوراق الزرع المأكولة. أظهر هذا الحدث أن الكعبة ومكة كانتا تحت حماية إلهية.
- الفيل 1-2: “ألم تر كيف فعل ربك بأصحاب الفيل؟ ألم يجعل كيدهم في تضليل؟”
- الفيل 3-4: “وأرسل عليهم طيرا أبابيل. ترميهم بحجارة من سجيل.”
- الفيل 5: “فجعلهم كعصف مأكول.”
تُظهر قصة أصحاب الفيل كيف أحبط الله خطط الظالمين والمتكبرين وكيف تُحمى القيم المقدسة. وحتى اليوم، يجب على الناس أن يتذكروا أنه مهما بلغت قوتهم، فإنهم سيبقون عاجزين أمام قدرة الله.
“عام الفيل” هو نقطة تحول مهمة في التاريخ العربي وكان يستخدم لتأريخ الأحداث قبل التقويم الهجري. وعلى الرغم من وجود تفسيرات مختلفة بشأن تأثير الحجارة التي ألقتها طيور الأبابيل، إلا أن هناك إجماعًا على الطبيعة المعجزة للحدث.
يواصل المؤرخون وعلماء الآثار أبحاثهم حول بقايا كنيسة أبرهة في اليمن والطرق القديمة في منطقة الحجاز. وعلى الرغم من أن الأدلة الأثرية المباشرة لطبيعة الحدث (مثل نظريات الأمراض المعدية أو الكوارث الطبيعية) لا تزال تخمينية، إلا أن الواقع التاريخي للرواية مقبول بشكل عام.
Medyen Halkı (Hz. Şuayb’ın Kavmi)
Özet: Medyen halkı, ticaretlerinde hile yapan, ölçü ve tartıda eksiklik yapan bir topluluktu. Hz. Şuayb’ın uyarılarına rağmen yola gelmeyince, şiddetli bir deprem ve gökyüzünden gelen azapla helak oldular.
Dönem: Hz. Lût ve Hz. Musa dönemleri arasında, M.Ö. 14. yüzyıl civarı olduğu tahmin edilmektedir.
Konum: Hicaz bölgesinin kuzeybatısı, Akabe Körfezi’nin doğu kıyısında, günümüzdeki Suudi Arabistan toprakları içinde yer alan antik Medyen şehri. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- A’râf 85-93
- Hûd 84-95
- Şuara 176-189
- Ankebut 36-37
Arkeolojik Bulgular: Medyen bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda, antik yerleşim yerleri ve ticaretle ilgili kalıntılar bulunmuştur. Ancak doğrudan Hz. Şuayb ile ilgili somut bir kanıt henüz yoktur.
Medyen halkı, ticaret yolları üzerinde önemli bir konumda bulunuyor ve bu avantajı kötüye kullanarak ölçü ve tartıda hile yapıyorlardı. Hz. Şuayb, onlara Allah’ın birliğini anlatmanın yanı sıra, ticarette adaleti sağlamaları, insanları aldatmaktan vazgeçmeleri ve yeryüzünde fesat çıkarmamaları konusunda uyarılarda bulundu. Ancak Medyen halkı, Hz. Şuayb’ı alaya aldılar, tehdit ettiler ve kendisini yalanladılar. Allah, bunun üzerine onları şiddetli bir depremle, ardından da gökyüzünden gelen bir azapla helak etti. Kıssa, ekonomik adaletsizliğin ve peygamberi yalanlamanın acı sonunu gösterir.
- Hûd 84: “Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın…'”
- Hûd 87: “Dediler ki: ‘Ey Şuayb! Babalarımızın taptığı şeyleri terk etmemizi veya mallarımız üzerinde dilediğimiz gibi tasarruf etmememizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen, elbette yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın!'”
- A’râf 91: “Derken o korkunç sarsıntı onları yakaladı da yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar.”
- Şuara 189: “Onları o ‘gölge gününün’ azabı yakaladı. Şüphesiz o, azîm bir günün azabı idi.”
Medyen kıssası, ticarette dürüstlüğün, adaletin ve kul hakkının önemini vurgular. Haksız kazanç peşinde koşanların, ölçü ve tartıyı bozanların hem dünyada hem de ahirette zarara uğrayacağını hatırlatır. Aynı zamanda, peygamberlerin çağrılarına kulak vermemenin sonucunun ne kadar ağır olabileceğini gösterir.
Hz. Şuayb, Arap peygamberlerinden olup, Hz. Musa’nın kayınpederi olduğu düşünülmektedir. Kur’an’da “hitabeti güzel” olduğu için “Hâtîbü’l-Enbiyâ” (Peygamberlerin Hatibi) olarak anılmıştır. Medyen’in helakı, “gölge gününün azabı” ve “şiddetli sarsıntı” gibi farklı ifadelerle anlatılır, bu da azabın farklı aşamalarda veya farklı şekillerde geldiğini düşündürmektedir.
Medyen antik kenti ve çevresinde yapılan araştırmalar, bölgenin tarihsel ve ticari önemini ortaya koymaktadır. Suudi Arabistan’da Tabuk’un kuzeyinde yer alan El-Bed’ (Medyen) ve çevresindeki arkeolojik sit alanları, bu bölgenin eski çağlardaki yoğunluğunu göstermektedir. Ancak kıssanın detaylarını doğrudan doğrulayacak bulgular henüz keşfedilmemiştir.
People of Midian (People of Prophet Shu’aib)
Summary: The people of Midian were a community who practiced fraud in trade and gave short measure and weight. Despite Prophet Shu’aib’s warnings, they did not mend their ways and were consequently destroyed by a violent earthquake and torment from the sky.
Era: Estimated to be around the 14th century BC, between the times of Prophet Lut (Lot) and Prophet Musa (Moses).
Location: Northwest of the Hijaz region, on the eastern coast of the Gulf of Aqaba, in the ancient city of Midian, located within present-day Saudi Arabia. View on Map
Qur’anic References:
- Al-A’raf 85-93
- Hud 84-95
- Ash-Shu’ara 176-189
- Al-Ankabut 36-37
Archaeological Clues: Archaeological excavations in the Midian region have uncovered ancient settlements and relics related to trade. However, there is no direct concrete evidence specifically linked to Prophet Shu’aib yet.
The people of Midian were located at an important position on trade routes and abused this advantage by cheating in measures and weights. Prophet Shu’aib not only called them to the oneness of Allah but also warned them to establish justice in trade, cease deceiving people, and stop spreading corruption on earth. However, the people of Midian mocked Prophet Shu’aib, threatened him, and denied him. Thereupon, Allah destroyed them with a violent earthquake, followed by a torment from the sky. The story demonstrates the bitter end of economic injustice and the denial of prophets.
- Hud 84: “And to Midian [We sent] their brother Shu’aib. He said, ‘O my people, worship Allah; you have no deity other than Him. And do not decrease the measure and the scale…'”
- Hud 87: “They said, ‘O Shu’aib, does your prayer command you that we should leave what our fathers worshipped or do what we will with our wealth? Indeed, you are the forbearing, the upright!'”
- Al-A’raf 91: “So the earthquake seized them, and they became within their home [corpses] fallen prone.”
- Ash-Shu’ara 189: “So the torment of the day of the shade seized them. Indeed, it was the torment of a tremendous day.”
The story of Midian emphasizes the importance of honesty in trade, justice, and respecting the rights of others. It reminds us that those who pursue illicit gains and tamper with measures and weights will suffer loss both in this world and the hereafter. It also shows how severe the consequence can be for ignoring the calls of prophets.
Prophet Shu’aib is considered one of the Arab prophets and is believed to be the father-in-law of Prophet Musa. In the Quran, he is referred to as “Khatib al-Anbiya” (Orator of the Prophets) due to his eloquent speech. The destruction of Midian is described with different expressions such as “the torment of the day of the shade” and “a violent earthquake,” suggesting that the torment might have occurred in different stages or forms.
Research in and around the ancient city of Midian continues to reveal the historical and commercial importance of the region. Archaeological sites in Al-Bad’ (Midian) and its surroundings, located north of Tabuk in Saudi Arabia, demonstrate the region’s ancient density. However, findings directly confirming the details of the Quranic narrative have not yet been discovered.
أهل مدين (قوم شعيب)
الملخص: كان أهل مدين قومًا يمارسون الغش في التجارة وينقصون في الميزان والمكيال. على الرغم من تحذيرات النبي شعيب عليه السلام، لم يتوبوا، فدمروا بزلزال عنيف وعذاب من السماء.
الفترة: يُقدر أنها حوالي القرن الرابع عشر قبل الميلاد، بين فترتي النبي لوط والنبي موسى عليهما السلام.
الموقع: شمال غرب منطقة الحجاز، على الساحل الشرقي لخليج العقبة، في مدينة مدين القديمة، الواقعة ضمن أراضي المملكة العربية السعودية حاليًا. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- الأعراف 85-93
- هود 84-95
- الشعراء 176-189
- العنكبوت 36-37
الآثار: أسفرت الحفريات الأثرية في منطقة مدين عن اكتشاف مستوطنات قديمة وبقايا تتعلق بالتجارة. ومع ذلك، لا يوجد دليل ملموس ومباشر مرتبط بالنبي شعيب عليه السلام حتى الآن.
كان أهل مدين يتمتعون بموقع مهم على طرق التجارة، واستغلوا هذه الميزة بشكل سيء من خلال الغش في الموازين والمكاييل. دعاهم النبي شعيب عليه السلام إلى توحيد الله، بالإضافة إلى تحذيرهم بضرورة إقامة العدل في التجارة، وترك خداع الناس، وعدم الإفساد في الأرض. ولكن أهل مدين سخروا من النبي شعيب، وهددوه، وكذبوه. وعندئذ، أهلكهم الله بزلزال عنيف، ثم بعذاب من السماء. توضح القصة النهاية المريرة للظلم الاقتصادي وتكذيب الأنبياء.
- هود 84: “وإلى مدين أخاهم شعيبا قال يا قوم اعبدوا الله ما لكم من إله غيره ولا تنقصوا المكيال والميزان…”
- هود 87: “قالوا يا شعيب أصلاتك تأمرك أن نترك ما يعبد آباؤنا أو أن نفعل في أموالنا ما نشاء إنك لأنت الحليم الرشيد!”
- الأعراف 91: “فأخذتهم الرجفة فأصبحوا في دارهم جاثمين.”
- الشعراء 189: “فأخذهم عذاب يوم الظلة إنه كان عذاب يوم عظيم.”
تُؤكد قصة مدين على أهمية الأمانة في التجارة، والعدالة، وحقوق العباد. وتذكرنا بأن الساعين وراء الكسب غير المشروع ومن يغشون في الموازين والمكاييل سيتكبدون الخسارة في الدنيا والآخرة. كما أنها تبين مدى قسوة عواقب تجاهل دعوات الأنبياء.
يُعتبر النبي شعيب عليه السلام من الأنبياء العرب، ويُعتقد أنه حمو النبي موسى عليه السلام. وقد ذُكر في القرآن بلقب “خطيب الأنبياء” لجمال خطابه. وقد وصفت هلاك مدين بتعبيرات مختلفة مثل “عذاب يوم الظلة” و”رجفة شديدة”، مما يشير إلى أن العذاب ربما جاء على مراحل مختلفة أو بأشكال متعددة.
تستمر الأبحاث في مدينة مدين الأثرية وما حولها في الكشف عن الأهمية التاريخية والتجارية للمنطقة. وتُظهر المواقع الأثرية في البدع وما حولها، الواقعة شمال تبوك في المملكة العربية السعودية، كثافة هذه المنطقة في العصور القديمة. ومع ذلك، لم تُكتشف بعد دلائل تؤكد تفاصيل القصة القرآنية بشكل مباشر.
Yecüc ve Mecüc (Gog ve Magog)
Özet: Kıyamete yakın bir zamanda yeryüzüne yayılarak büyük bir fesat ve bozgunculuk çıkaracakları, sayıları çok ve güçleri büyük olan iki topluluktur. Kur’an’da Zülkarneyn’in onları bir seddin arkasına hapsetmesiyle anlatılır.
Dönem: Geçmişte var olmuşlar ve kıyamete yakın bir zamanda tekrar ortaya çıkacakları belirtilir. Zülkarneyn’in onları hapsetmesi, binlerce yıl öncesine dayanır.
Konum: Tam olarak belirlenmemiş, ancak Kafkaslar, Sibirya veya Orta Asya’da, iki dağ arasında bir yerde olduğu tahmin edilmektedir. Seddin konumu halen tartışma konusudur. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Kehf Suresi 94-99
- Enbiyâ Suresi 96-97
Arkeolojik Bulgular: Yecüc ve Mecüc’ün veya Zülkarneyn’in inşa ettiği seddin varlığına dair somut arkeolojik bir kanıt bulunamamıştır. Ancak bu, kıssanın metaforik veya gelecektekine yönelik yorumlarını güçlendirmektedir.
Zülkarneyn (Büyük İskender veya başka bir adil hükümdar olduğu rivayet edilir), doğuya yaptığı yolculuk sırasında, yeryüzünde fesat çıkaran Yecüc ve Mecüc topluluklarından şikayetçi olan bir kavimle karşılaşır. Bu kavim, Zülkarneyn’den Yecüc ve Mecüc’e karşı bir set inşa etmesini ister. Zülkarneyn, demir kütlelerini eriterek ve üzerine bakır dökerek iki dağ arasına sağlam bir sed inşa eder ve onları bu seddin arkasına hapseder. Kıyamet alametlerinden biri olarak, bu seddin açılacağı ve Yecüc ve Mecüc’ün yeryüzüne dağılarak büyük bir fesat çıkaracakları belirtilir.
- Kehf 94: “Dediler ki: ‘Ey Zülkarneyn! Yecüc ve Mecüc yeryüzünde fesat çıkarıyorlar. Onlarla bizim aramıza bir sed yapman karşılığında sana bir vergi versek olur mu?'”
- Kehf 95: “Dedi ki: ‘Rabbimin beni içinde güçlendirdiği şeyler daha hayırlıdır. Bana kuvvetle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım.'”
- Kehf 99: “O gün (kıyamet yaklaştığında) onları bırakırız ki birbirlerine dalgalar halinde çarpsınlar. Sûr’a da üflenmiştir; böylece onların hepsini bir araya getirmişizdir.”
- Enbiyâ 96: “Nihayet Yecüc ve Mecüc’ün seddi açıldığı zaman, onlar her tepeden akın akın yayılırlar.”
- Enbiyâ 97: “Gerçek vaat (kıyamet) yaklaşmıştır; işte o zaman inkar edenlerin gözleri dehşetten donakalmıştır…”
Yecüc ve Mecüc kıssası, yeryüzündeki fesat ve bozgunculuğun sembolü olarak görülebilir. İnsanlara, yalnızca fiziksel güçle değil, aynı zamanda ahlaki ve manevi bozulmayla da savaşmanın gerekliliğini hatırlatır. Kıyamet alameti olarak, insanlığı geleceğe hazırlayan bir uyarı niteliğindedir.
Yecüc ve Mecüc, Tevrat ve İncil’de “Gog ve Magog” olarak da geçer. Modern yorumlarda, onların belirli bir etnik grup olmaktan ziyade, genel olarak fesat ve zulüm yayan her türlü gücü temsil ettikleri de belirtilmiştir. Seddin fiziksel olarak mı, yoksa daha büyük bir manevi veya stratejik engel mi olduğu konusunda da farklı görüşler vardır.
Yecüc ve Mecüc’ün coğrafi konumu ve seddin doğası üzerine bilimsel ve arkeolojik araştırmalar devam etmektedir. Tarih boyunca Çin Seddi, Derbent Geçidi’ndeki duvarlar gibi farklı yapılarla ilişkilendirilmiş olsa da, Kur’an’da bahsedilen seddin tam konumu hala bilinmemektedir. Güncel tartışmalar, kıssanın sembolik anlamı ve kıyamet alametleri bağlamında daha çok yoğunlaşmaktadır.
Yajuj and Majuj (Gog and Magog)
Summary: These are two powerful and numerous communities who will spread great corruption and mischief on Earth near the end of times. In the Quran, it is mentioned that Dhul-Qarnayn imprisoned them behind a barrier.
Era: They existed in the past, and it is stated that they will emerge again near the end of times. Dhul-Qarnayn’s imprisonment of them dates back thousands of years.
Location: Not precisely determined, but estimated to be somewhere between two mountains in the Caucasus, Siberia, or Central Asia. The location of the barrier remains a subject of debate. View on Map
Qur’anic References:
- Surah Al-Kahf 94-99
- Surah Al-Anbiya 96-97
Archaeological Clues: No concrete archaeological evidence has been found for the existence of Yajuj and Majuj or the barrier built by Dhul-Qarnayn. However, this strengthens the metaphorical or future-oriented interpretations of the story.
During his journey to the East, Dhul-Qarnayn (believed to be Alexander the Great or another just ruler) encountered a people who complained about Yajuj and Majuj, who were spreading mischief on Earth. This people asked Dhul-Qarnayn to build a barrier against Yajuj and Majuj. Dhul-Qarnayn constructed a solid barrier between two mountains by melting iron masses and pouring molten copper over them, thus imprisoning them behind it. As one of the signs of the Last Day, it is stated that this barrier will open, and Yajuj and Majuj will spread across the Earth, causing great corruption.
- Al-Kahf 94: “They said, ‘O Dhul-Qarnayn, indeed Yajuj and Majuj are [spreading] corruption in the land. So may we assign for you an expenditure that you might make between us and them a barrier?'”
- Al-Kahf 95: “He said, ‘That in which my Lord has established me is better [than what you offer], but assist me with strength; I will make between you and them a barrier.'”
- Al-Kahf 99: “And on that Day [when Qiyamah is near], We will let them surge over one another like waves. And the Horn will be blown; and We will assemble them all together.”
- Al-Anbiya 96: “Until when [the dam of] Gog and Magog has been opened and they will swarm down from every hill.”
- Al-Anbiya 97: “And [when] the true promise has approached; then suddenly the eyes of those who disbelieved will be staring [in horror]…”
The story of Yajuj and Majuj can be seen as a symbol of corruption and mischief on Earth. It reminds people of the necessity to fight not only physical force but also moral and spiritual degradation. As a sign of the Last Day, it serves as a warning that prepares humanity for the future.
Yajuj and Majuj are also known as “Gog and Magog” in the Old and New Testaments. In modern interpretations, it is also stated that they represent any kind of power that spreads corruption and oppression, rather than a specific ethnic group. There are also different views on whether the barrier is physical or a greater spiritual or strategic impediment.
Scientific and archaeological research on the geographical location of Yajuj and Majuj and the nature of the barrier continues. Although it has been associated with various structures throughout history, such as the Great Wall of China or the walls at the Darial Pass, the exact location of the barrier mentioned in the Quran is still unknown. Current discussions focus more on the symbolic meaning of the story and its context within the signs of the Last Day.
يأجوج ومأجوج
الملخص: هما جماعتان قويتان وكثيرتا العدد ستنتشران في الأرض وتحدثان فسادًا عظيمًا وشغبًا قرب نهاية الزمان. وقد ذكر في القرآن أن ذا القرنين قد حبسهما وراء سد.
الفترة: لقد وجدوا في الماضي، ويُذكر أنهم سيظهرون مرة أخرى قرب نهاية الزمان. بناء ذي القرنين للسد يعود إلى آلاف السنين.
الموقع: لم يتم تحديده بدقة، ولكن يُقدر أنه يقع بين جبلين في القوقاز، أو سيبيريا، أو آسيا الوسطى. ولا يزال موقع السد محل نقاش. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- سورة الكهف 94-99
- سورة الأنبياء 96-97
الآثار: لم يتم العثور على دليل أثري ملموس على وجود يأجوج ومأجوج أو السد الذي بناه ذو القرنين. ومع ذلك، هذا يعزز التفسيرات المجازية أو المستقبلية للقصة.
خلال رحلته شرقًا، التقى ذو القرنين (الذي يُروى أنه الإسكندر الأكبر أو حاكم عادل آخر) بقوم شكوا من يأجوج ومأجوج الذين كانوا يُفسدون في الأرض. طلب هؤلاء القوم من ذي القرنين بناء سد عليهم. فقام ذو القرنين ببناء سد متين بين جبلين باستخدام كتل الحديد وصهر النحاس فوقها، فحبسهما خلف هذا السد. وكمعجزة من علامات الساعة، يُذكر أن هذا السد سيُفتح، وسينتشر يأجوج ومأجوج في الأرض، مسببين فسادًا عظيمًا.
- الكهف 94: “قالوا يا ذا القرنين إن يأجوج ومأجوج مفسدون في الأرض فهل نجعل لك خرجا على أن تجعل بيننا وبينهم سدا؟”
- الكهف 95: “قال ما مكني فيه ربي خير فاعينوني بقوة أجعل بينكم وبينهم ردما.”
- الكهف 99: “وتركنا بعضهم يومئذ يموج في بعض ونفخ في الصور فجمعناهم جمعا.”
- الأنبياء 96: “حتى إذا فتحت يأجوج ومأجوج وهم من كل حدب ينسلون.”
- الأنبياء 97: “واقترب الوعد الحق فإذا هي شاخصة أبصار الذين كفروا…”
يمكن اعتبار قصة يأجوج ومأجوج رمزًا للفساد والتخريب في الأرض. إنها تذكر الناس بضرورة محاربة ليس فقط القوة المادية، بل أيضًا التدهور الأخلاقي والروحي. وكعلامة من علامات الساعة، فإنها بمثابة تحذير يهيئ البشرية للمستقبل.
يُعرف يأجوج ومأجوج أيضًا باسم “جوج وماجوج” في العهدين القديم والجديد. وفي التفسيرات الحديثة، يُذكر أيضًا أنهم يمثلون أي نوع من القوى التي تنشر الفساد والظلم، بدلاً من أن يكونوا مجموعة عرقية محددة. وهناك أيضًا آراء مختلفة حول ما إذا كان السد ماديًا أم عائقًا روحيًا أو استراتيجيًا أكبر.
تستمر الأبحاث العلمية والأثرية حول الموقع الجغرافي ليأجوج ومأجوج وطبيعة السد. وعلى الرغم من أنه ارتبط بهياكل مختلفة عبر التاريخ، مثل سور الصين العظيم أو الجدران في ممر داريال، فإن الموقع الدقيق للسد المذكور في القرآن لا يزال غير معروف. وتركز المناقشات الحالية بشكل أكبر على المعنى الرمزي للقصة وسياقها ضمن علامات الساعة.
Karun
Özet: Hz. Musa döneminde yaşamış, İsrailoğullarından aşırı zenginliğe sahip, ancak cimrilik, kibir ve nankörlükle tanınan bir kişidir. Servetini Allah’tan bilmeyip kendi bilgisiyle kazandığını iddia etmesi ve Hz. Musa’ya karşı gelmesi üzerine, kendisi ve tüm servetiyle birlikte yere batırılmıştır.
Dönem: Hz. Musa dönemi, Firavun’un helakından sonraki dönem.
Konum: Mısır veya Sina Yarımadası’nda İsrailoğullarının yaşadığı bölgeler. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Kasas Suresi 76-82
- Ankebut Suresi 39
- Mü’min Suresi 24
Arkeolojik Bulgular: Karun’un şahsına veya servetine dair doğrudan arkeolojik bir kanıt bulunmamıştır. Ancak kıssa, zenginliğin fitnesi ve kibir gibi evrensel temaları işler.
Karun, İsrailoğulları içinde çok büyük bir servete sahip olan, hatta hazinelerinin anahtarlarını dahi güçlü bir grubun zor taşıdığı kadar zengin bir kişiydi. Hz. Musa, ona zekat vermesini ve servetini şımarmadan kullanmasını öğütlemiş, ancak Karun bu zenginliği kendi bilgisi ve çabasıyla kazandığını iddia ederek kibirlenmişti. Hatta Hz. Musa’ya karşı çeşitli iftiralar atmaktan çekinmedi. Bunun üzerine Allah, Karun’u ve tüm servetini, yani evini, hazinelerini ve kendisini yerin dibine batırdı. Bu olay, zenginliğin bir imtihan olduğunu ve nankörlüğün acı sonunu gözler önüne serdi.
- Kasas 76: “Şüphesiz Karun, Musa kavminden idi de onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını taşımak bile güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Kavmi ona demişti ki: ‘Şımarma! Çünkü Allah şımaranları sevmez.'”
- Kasas 78: “Karun dedi ki: ‘Bu (servet) bana ancak bendeki bir ilimden dolayı verilmiştir.’ Bilmiyor muydu ki Allah, kendisinden önceki nice nesilleri helak etmişti ki onlar Karun’dan daha güçlü ve daha çok mal biriktiren kimselerdi. Günahkarlardan günahları sorulmaz.”
- Kasas 81: “Biz de onu ve evini yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek hiçbir topluluğu yoktu. Kendi kendine de yardım edebileceklerden değildi.”
Karun kıssası, zenginliğin bir imtihan olduğunu, malın gerçek sahibinin Allah olduğunu ve şükretmenin önemini hatırlatır. Kibir, cimrilik ve nankörlük gibi kötü huyların insanı nasıl helaka sürükleyebileceğini gösterir. Günümüzde de servet sahiplerinin bu kıssadan ders çıkararak mallarını Allah yolunda harcamaları ve mütevazı olmaları gerektiği mesajını verir.
Karun, Tevrat’ta “Korah” olarak geçer ve Musa’ya isyan edenlerden biri olarak anlatılır. Kur’an’daki anlatım, özellikle onun serveti ve bu servetle şımarıklığına odaklanır. “Karun gibi zengin olmak” deyimi Türkçede aşırı zenginliği ifade etmek için kullanılırken, “Karun’un hazineleri” ise büyük ve gizli servetleri anlatır.
Karun’un yaşadığı bölge ve servetinin kalıntıları hakkında doğrudan bir arkeolojik keşif bulunmamaktadır. Kıssa daha çok ahlaki ve ibretlik yönüyle öne çıkar. Modern dönemde, Karun kıssası, ekonomik eşitsizlik, servet dağılımı ve kapitalizmin getirdiği ahlaki sorunlar bağlamında da yorumlanmaktadır.
Qarun
Summary: Qarun was an extremely wealthy individual from the Children of Israel who lived during the time of Prophet Moses. He was known for his stinginess, arrogance, and ingratitude. When he claimed that his wealth was obtained through his own knowledge and defied Prophet Moses, he and all his treasures were swallowed by the earth.
Era: During the time of Prophet Moses, after the destruction of Pharaoh.
Location: Egypt or the Sinai Peninsula, in the areas where the Children of Israel resided. View on Map
Qur’anic References:
- Surah Al-Qasas 76-82
- Surah Al-Ankabut 39
- Surah Ghafir (Mu’min) 24
Archaeological Clues: No direct archaeological evidence has been found regarding Qarun himself or his wealth. However, the story deals with universal themes such as the temptation of wealth and arrogance.
Qarun was an immensely wealthy person among the Children of Israel, so rich that even the keys to his treasures were a heavy burden for a strong group to carry. Prophet Moses advised him to give charity (Zakat) and to use his wealth without arrogance. However, Qarun became arrogant, claiming that he had acquired his wealth through his own knowledge and efforts. He even went so far as to slander Prophet Moses. Thereupon, Allah caused the earth to swallow him and all his wealth, including his house and treasures. This event demonstrated that wealth is a test and revealed the bitter end of ingratitude.
- Al-Qasas 76: “Indeed, Qarun was from the people of Moses, but he oppressed them. And We gave him of treasures that the keys thereof would burden a band of strong men. When his people said to him, ‘Do not exult. Indeed, Allah does not like the exultant.'”
- Al-Qasas 78: “He said, ‘I was only given it because of knowledge I have.’ Did he not know that Allah had destroyed before him generations which were greater than him in power and more [abundant] in accumulation [of wealth]? But the criminals are not asked about their sins.”
- Al-Qasas 81: “So We caused the earth to swallow him and his home. And there was no party to protect him from Allah, nor was he of those who could defend themselves.”
The story of Qarun reminds us that wealth is a test, that Allah is the true owner of possessions, and the importance of gratitude. It shows how negative traits like arrogance, stinginess, and ingratitude can lead to destruction. It conveys the message that even today, the wealthy should learn from this story, spend their wealth in the way of Allah, and remain humble.
Qarun is mentioned as “Korah” in the Torah and is described as one of those who rebelled against Moses. The Quranic narrative particularly focuses on his wealth and his arrogance due to it. The idiom “to be as rich as Qarun” is used in Turkish to express extreme wealth, while “Qarun’s treasures” refers to vast and hidden fortunes.
There are no direct archaeological discoveries regarding the region where Qarun lived or the remnants of his wealth. The story primarily stands out for its moral and cautionary aspects. In modern times, the story of Qarun is also interpreted in the context of economic inequality, wealth distribution, and the ethical problems brought by capitalism.
قارون
الملخص: قارون كان شخصًا شديد الثراء من بني إسرائيل عاش في زمن النبي موسى عليه السلام. اشتهر ببخله وكبره وجحوده. عندما ادعى أن ثروته اكتسبها بعلمه الخاص وتحدى النبي موسى، خسف به وبكل ثروته الأرض.
الفترة: في زمن النبي موسى عليه السلام، بعد هلاك فرعون.
الموقع: مصر أو شبه جزيرة سيناء، في المناطق التي سكنها بنو إسرائيل. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- سورة القصص 76-82
- سورة العنكبوت 39
- سورة غافر (المؤمن) 24
الآثار: لم يتم العثور على دليل أثري مباشر يتعلق بقارون نفسه أو بثروته. ومع ذلك، تتناول القصة مواضيع عالمية مثل فتنة الثراء والكبر.
كان قارون شخصًا ذا ثراء فاحش بين بني إسرائيل، لدرجة أن مفاتيح كنوزه كانت تثقل على جماعة من الرجال الأقوياء. نصحه النبي موسى عليه السلام بإخراج الزكاة واستخدام ثروته دون تكبر. لكن قارون تكبر، مدعيًا أنه اكتسب ثروته بعلمه وجهده الخاص. بل ذهب إلى حد افتراء الأكاذيب على النبي موسى. عندئذ، أمر الله الأرض أن تبتلعه هو وكل ثروته، بما في ذلك بيته وكنوزه. أظهر هذا الحدث أن الثراء اختبار وكشف عن النهاية المريرة للجحود.
- القصص 76: “إن قارون كان من قوم موسى فبغى عليهم وآتيناه من الكنوز ما إن مفاتحه لتنوء بالعصبة أولي القوة إذ قال له قومه لا تفرح إن الله لا يحب الفرحين.”
- القصص 78: “قال إنما أوتيته على علم عندي أولم يعلم أن الله قد أهلك من قبله من القرون من هو أشد منه قوة وأكثر جمعا ولا يسأل عن ذنوبهم المجرمون.”
- القصص 81: “فخسفنا به وبداره الأرض فما كان له من فئة ينصرونه من دون الله وما كان من المنتصرين.”
تُذكرنا قصة قارون بأن الثراء اختبار، وأن الله هو المالك الحقيقي للممتلكات، وأهمية الشكر. وتُظهر كيف يمكن للصفات السلبية مثل الكبر والبخل والجحود أن تقود الإنسان إلى الهلاك. إنها تحمل رسالة مفادها أنه حتى اليوم، يجب على الأثرياء أن يتعلموا من هذه القصة، وأن ينفقوا ثرواتهم في سبيل الله، وأن يظلوا متواضعين.
يُذكر قارون باسم “قورح” في التوراة ويُصور كأحد الذين تمردوا على موسى. يركز السرد القرآني بشكل خاص على ثروته وتكبره بسببها. ويُستخدم تعبير “غني مثل قارون” في اللغة التركية للدلالة على الثراء الفاحش، بينما تشير “كنوز قارون” إلى الثروات الهائلة والمخفية.
لا توجد اكتشافات أثرية مباشرة تتعلق بالمنطقة التي عاش فيها قارون أو ببقايا ثروته. تبرز القصة في المقام الأول لجوانبها الأخلاقية والعبرة. وفي العصر الحديث، تُفسر قصة قارون أيضًا في سياق عدم المساواة الاقتصادية، وتوزيع الثروة، والمشكلات الأخلاقية التي يجلبها الرأسمالية.
Ashab-ı Uhdud (Hendek Sahipleri)
Özet: İnananlara işkence etmek ve onları sırf iman ettikleri için büyük hendeklerde yakarak şehit etmekle tanınan, zalim bir topluluğun kıssasıdır. Kıssa, inananların sabrını ve zalimlerin uğradığı ilahi laneti vurgular.
Dönem: Hz. Peygamber’den önceki dönemlere aittir. Bazı rivayetlere göre Yemen’deki Himyeriler döneminde, M.S. 523 civarında gerçekleşmiştir.
Konum: Genellikle Yemen’deki Necran bölgesi ile ilişkilendirilir. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Büruc Suresi 4-9
Arkeolojik Bulgular: Necran’da yapılan arkeolojik kazılarda, bu kıssayla ilişkilendirilen toplu mezar ve kalıntılar bulunmuştur. Bu da kıssanın tarihi bir olaya dayandığını güçlendirmektedir.
Kur’an’da “Burçlar Suresi”nde anlatılan Ashab-ı Uhdud kıssası, iman edenlere işkence yapan ve onları diri diri yakan zalim bir kral ve onun yandaşlarından bahseder. Kral, halkını putperestliğe zorlarken, Allah’a iman eden bir grup insan (veya bir çocuk ve onun öğretmenleri) onlara karşı durmuştur. Kral, inananları ateşe attırmak için büyük hendekler kazdırıp içine odun doldurmuş ve ateş yakmıştır. İnananlar, imanlarından vazgeçmeyerek bu ateşe atılmış ve şehit olmuşlardır. Bu kıssanın asıl hedefi, inananlara yapılan zulmü kınamak ve Allah’ın bu zalimleri cezasız bırakmayacağını bildirmektir. Ayetlerde onların “lanetlendiği” ve “cehennem azabına” çarptırılacağı belirtilir.
- Büruc 4: “O hendek sahipleri kahrolsun!”
- Büruc 5: “Tutuşup alevlenen ateşin sahipleri.”
- Büruc 6-7: “Hani onlar, o (ateşin) etrafında oturmuşlar, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.”
- Büruc 8: “Onlardan intikam almaları, yalnızca mutlak güç sahibi ve övgüye layık Allah’a iman etmeleri yüzündendi.”
- Büruc 9: “O Allah ki, göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız O’nundur. Allah her şeye şahittir.”
Ashab-ı Uhdud kıssası, zulme karşı direnişin, imanda sebat etmenin ve inanç özgürlüğünün önemini vurgular. Haksız yere insanlara zulmedenlerin, er ya da geç ilahi adalete hesap vereceklerini hatırlatır. Günümüzde de baskı ve zulüm altında olan inananlara moral ve güç verir.
“Uhdud”, Arapçada “hendek” anlamına gelir. Kıssanın detayları, hadislerde ve İslam tarihi kaynaklarında daha geniş yer bulur. Özellikle Yemen’de Zü Nuvas adlı Himyeri kralının Hristiyanlara uyguladığı zulümlerle ilişkilendirilir. Bu olay, Hristiyan kaynaklarında da “Necran Katliamı” olarak bilinir. Kur’an, bu olayı iman uğruna şehit edilenlerin yüceliğini ve zalimlerin akıbetini vurgulamak için zikreder.
Suudi Arabistan’da Necran bölgesinde yapılan arkeolojik çalışmalar, hendeklerle ve toplu mezarlarla ilişkilendirilen bulgulara ulaşmıştır. Bu bulgular, Kur’an kıssasının gerçek bir tarihi olaya dayandığına dair önemli göstergeler olarak kabul edilmektedir. Bilimsel araştırmalar, olayın tam kronolojisi ve detayları hakkında daha fazla bilgi edinmek için devam etmektedir.
Ashab-i Uhdud (The People of the Ditch)
Summary: This is the story of a tyrannical community known for torturing believers and burning them alive in large ditches solely because of their faith. The narrative emphasizes the patience of the believers and the divine curse that befell the oppressors.
Era: Belongs to pre-Islamic periods. According to some narrations, it occurred around 523 AD during the Himyarite kingdom in Yemen.
Location: Often associated with the Najran region in Yemen. View on Map
Qur’anic References:
- Surah Al-Buruj 4-9
Archaeological Clues: Archaeological excavations in Najran have uncovered mass graves and remains associated with this story, which strengthens the view that the narrative is based on a historical event.
The story of the People of the Ditch, narrated in Surah Al-Buruj of the Quran, tells of a tyrannical king and his followers who tortured and burned believers alive. While the king forced his people into idolatry, a group of believers (or a boy and his teachers) stood against them. The king had large ditches dug, filled with wood, and set on fire to burn the believers. The believers, refusing to renounce their faith, were thrown into this fire and martyred. The primary aim of this story is to condemn the oppression against believers and to declare that Allah will not leave these oppressors unpunished. The verses state that they were “cursed” and destined for “the torment of Hell.”
- Al-Buruj 4: “Cursed were the companions of the ditch,”
- Al-Buruj 5: “Of the fire [containing] fuel,”
- Al-Buruj 6-7: “When they were sitting near it, and they, to what they were doing to the believers, were witnesses.”
- Al-Buruj 8: “And they resented them not except because they believed in Allah, the Exalted in Might, the Praiseworthy,”
- Al-Buruj 9: “To whom belongs the dominion of the heavens and the earth. And Allah is, over all things, Witness.”
The story of the People of the Ditch emphasizes the importance of resistance against oppression, steadfastness in faith, and freedom of belief. It reminds us that those who oppress others unjustly will, sooner or later, face divine justice. Even today, it offers morale and strength to believers under pressure and persecution.
“Uhdud” means “ditch” or “trench” in Arabic. The details of the story are more extensively covered in Hadith and Islamic historical sources. It is particularly associated with the persecutions carried out by the Himyarite king Dhu Nuwas against Christians in Yemen. This event is also known as the “Najran Massacre” in Christian sources. The Quran mentions this event to highlight the nobility of those martyred for their faith and the fate of the oppressors.
Archaeological work in the Najran region of Saudi Arabia has uncovered findings associated with ditches and mass graves. These findings are considered significant indicators that the Quranic narrative is based on a real historical event. Scientific research continues to gather more information about the exact chronology and details of the event.
أصحاب الأخدود
الملخص: قصة جماعة طاغية معروفة بتعذيب المؤمنين وحرقهم أحياءً في أخاديد عظيمة بسبب إيمانهم فقط. تؤكد القصة على صبر المؤمنين واللعنة الإلهية التي حلت بالظالمين.
الفترة: تعود إلى الفترات ما قبل الإسلام. ووفقًا لبعض الروايات، حدثت حوالي عام 523 ميلادي في زمن مملكة حمير في اليمن.
الموقع: غالبًا ما ترتبط بمنطقة نجران في اليمن. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- سورة البروج 4-9
الآثار: كشفت الحفريات الأثرية في نجران عن مقابر جماعية وبقايا مرتبطة بهذه القصة، مما يعزز الرأي القائل بأن الرواية مبنية على حدث تاريخي.
تتحدث قصة أصحاب الأخدود، المروية في سورة البروج من القرآن الكريم، عن ملك طاغية وأتباعه الذين عذبوا المؤمنين وحرقوهم أحياءً. بينما كان الملك يجبر شعبه على عبادة الأوثان، وقفت مجموعة من المؤمنين (أو طفل ومعلميه) ضدهم. أمر الملك بحفر أخاديد كبيرة، وملئها بالحطب، وإشعال النار فيها لحرق المؤمنين. ألقي المؤمنون في هذه النيران، رافضين التخلي عن إيمانهم، واستشهدوا. الهدف الأساسي من هذه القصة هو إدانة الظلم الواقع على المؤمنين وإعلان أن الله لن يترك هؤلاء الظالمين دون عقاب. وتذكر الآيات أنهم “لعنوا” وأنهم سيصيبهم “عذاب جهنم”.
- البروج 4: “قتل أصحاب الأخدود.”
- البروج 5: “النار ذات الوقود.”
- البروج 6-7: “إذ هم عليها قعود، وهم على ما يفعلون بالمؤمنين شهود.”
- البروج 8: “وما نقموا منهم إلا أن يؤمنوا بالله العزيز الحميد.”
- البروج 9: “الذي له ملك السماوات والأرض والله على كل شيء شهيد.”
تُؤكد قصة أصحاب الأخدود على أهمية مقاومة الظلم، والثبات على الإيمان، وحرية المعتقد. إنها تذكرنا بأن الظالمين الذين يضطهدون الناس ظلماً سيلقون عدالة إلهية آجلاً أم عاجلاً. وحتى اليوم، فإنها تقدم الدعم والقوة للمؤمنين الذين يتعرضون للضغط والاضطهاد.
“الأخدود” تعني “الحفرة” أو “الخندق” في اللغة العربية. توجد تفاصيل القصة بشكل أوسع في الأحاديث النبوية والمصادر التاريخية الإسلامية. وترتبط بشكل خاص بالاضطهادات التي قام بها الملك الحميري ذو نواس ضد المسيحيين في اليمن. يُعرف هذا الحدث أيضًا باسم “مذبحة نجران” في المصادر المسيحية. ويذكر القرآن هذا الحدث لتسليط الضوء على سمو مكانة الذين استشهدوا من أجل إيمانهم ومصير الظالمين.
كشفت أعمال التنقيب الأثري في منطقة نجران بالمملكة العربية السعودية عن نتائج مرتبطة بالأخاديد والمقابر الجماعية. تعتبر هذه النتائج مؤشرات مهمة على أن الرواية القرآنية مبنية على حدث تاريخي حقيقي. وتستمر الأبحاث العلمية في جمع المزيد من المعلومات حول التسلسل الزمني الدقيق وتفاصيل الحدث.
Ashab-ı Karye (Şehir Halkı)
Özet: Yasin Suresi’nde anlatılan, kendilerine gönderilen iki peygamberi yalanlayan, ardından destek için üçüncü bir peygamberin gelmesine rağmen iman etmeyen ve sonunda ilahi bir ses veya azapla helak olan bir şehir halkıdır. Kıssa, peygamberlere karşı direnişin ve imanın önemini vurgular.
Dönem: Hz. Peygamber’den önceki dönemlere aittir. Tam olarak hangi peygamberler ve hangi şehir olduğu konusunda farklı rivayetler bulunmaktadır.
Konum: Antakya (Antioch) veya başka bir şehir olduğu rivayet edilir. Kur’an’da şehrin adı açıkça belirtilmemiştir. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Yasin Suresi 13-29
Arkeolojik Bulgular: Bu kıssayla doğrudan ilişkilendirilebilecek somut bir arkeolojik kanıt bulunmamaktadır. Kıssa daha çok ibretlik yönüyle öne çıkar.
Yasin Suresi’nde anlatıldığına göre, bir şehre iki peygamber gönderilir. Ancak şehir halkı onları yalanlar ve onlara eziyet eder. Bunun üzerine Allah, bu iki peygamberi desteklemek için üçüncü bir peygamberi daha gönderir. Üç peygamber de halkı Allah’a iman etmeye çağırır, ancak şehir halkı inatla inkarlarını sürdürür ve peygamberleri tehdit eder. Tam bu sırada şehrin uzak bir köşesinden bir mümin adam (Habib-i Neccar olduğu rivayet edilir) koşarak gelir ve halkını peygamberlere uymaya çağırır. Ancak o da şehit edilir. Bunun üzerine Allah, o şehir halkını korkunç bir sesle (veya şiddetli bir azapla) helak eder ve onlar bir anda yok olurlar.
- Yasin 13: “Onlara, o şehir halkını misal getir. Hani onlara elçiler gelmişti.”
- Yasin 14: “Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine üçüncü bir elçi ile onları güçlendirmiştik. Onlar da şöyle demişlerdi: ‘Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz.'”
- Yasin 18: “Dediler ki: ‘Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız ve bizden size elem verici bir azap dokunur.'”
- Yasin 28-29: “Ondan sonra onun kavmi üzerine gökten hiçbir ordu indirmedik, indirecek de değildik. Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüverdiler.”
Ashab-ı Karye kıssası, tebliğin önemini, peygamberlere itaatin gerekliliğini ve inkarda ısrar etmenin acı sonunu vurgular. Bir kişinin dahi olsa, hakikate şahitlik etmenin ve zalimlere karşı durmanın cesaretini gösterir. Günümüzde de insanlara, hakka sırt çevirmenin ve uyarıları dikkate almamanın sonuçlarını hatırlatır.
“Karye” Arapçada “köy” veya “şehir” anlamına gelir. Kıssadaki peygamberlerin kimler olduğu ve şehrin neresi olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Bazı müfessirler, bu olayın Antakya’da (Antioch) Hz. İsa’nın havarileri tarafından gerçekleştiğini belirtir. Kıssanın ana mesajı, geçmiş kavimlerin hatalarından ders çıkarmak ve Allah’ın uyarılarına kulak vermektir.
Ashab-ı Karye kıssası, belirli bir arkeolojik keşifle ilişkilendirilmez. Ancak kıssanın içerdiği evrensel mesajlar, her dönemde geçerliliğini korumaktadır. Modern yorumlarda, kıssanın sembolik anlamı ve tebliğ metodolojisi üzerine çalışmalar yapılmaktadır.
Ashab-i Qaryah (The People of the City)
Summary: Narrated in Surah Yasin, this is the story of a city’s inhabitants who denied two prophets sent to them, then, despite the arrival of a third prophet for support, refused to believe, and were ultimately destroyed by a divine sound or torment. The narrative emphasizes the resistance against prophets and the importance of faith.
Era: Belongs to pre-Prophet Muhammad (PBUH) periods. There are different narrations regarding which prophets and which city are involved.
Location: Narrated to be Antioch or another city. The name of the city is not explicitly mentioned in the Quran. View on Map
Qur’anic References:
- Surah Yasin 13-29
Archaeological Clues: There is no concrete archaeological evidence directly linked to this story. The narrative primarily stands out for its cautionary aspect.
As narrated in Surah Yasin, two prophets were sent to a city. However, the city’s inhabitants denied them and persecuted them. Thereupon, Allah sent a third prophet to support the first two. All three prophets called the people to believe in Allah, but the city’s inhabitants stubbornly persisted in their disbelief and threatened the prophets. At that very moment, a believing man (narrated to be Habib al-Najjar) rushed from a distant part of the city, urging his people to follow the prophets. However, he too was martyred. Thereupon, Allah destroyed the people of that city with a terrifying sound (or a severe torment), and they were instantly extinguished.
- Yasin 13: “And present to them an example: the people of the city, when the messengers came to them.”
- Yasin 14: “When We sent to them two [messengers], but they denied them; so We strengthened them with a third, and they said, ‘Indeed, we are messengers to you.'”
- Yasin 18: “They said, ‘Indeed, we consider you a bad omen. If you do not desist, we will surely stone you, and there will surely touch you from us a painful punishment.'”
- Yasin 28-29: “And We did not send down upon his people after him any soldiers from the heaven, nor would We have done so. It was not but one shout, and immediately they were extinguished.”
The story of the People of the City emphasizes the importance of conveying the message, the necessity of obedience to prophets, and the bitter end of persistent denial. It demonstrates the courage of even one person to bear witness to the truth and stand against oppressors. Even today, it reminds people of the consequences of turning away from the truth and ignoring warnings.
“Qaryah” means “village” or “city” in Arabic. There are different views on who the prophets in the story were and where the city was located. Some exegetes state that this event took place in Antioch (Antakya) by the disciples of Prophet Jesus. The main message of the story is to learn from the mistakes of past nations and to heed Allah’s warnings.
The story of the People of the City is not associated with a specific archaeological discovery. However, the universal messages contained within the narrative remain relevant in every era. In modern interpretations, studies are being conducted on the symbolic meaning of the story and its methodology of conveying the message.
أصحاب القرية
الملخص: هي قصة أهل مدينة وردت في سورة يس، كذبوا نبيين أُرسلا إليهم، ثم جاء نبي ثالث لدعمهم ومع ذلك لم يؤمنوا، وفي النهاية أُهلكوا بصيحة إلهية أو بعذاب. تؤكد القصة على مقاومة الأنبياء وأهمية الإيمان.
الفترة: تعود إلى الفترات ما قبل النبي محمد صلى الله عليه وسلم. توجد روايات مختلفة حول هؤلاء الأنبياء والمدينة المعنية.
الموقع: يُروى أنها أنطاكية (Antioch) أو مدينة أخرى. لم يُذكر اسم المدينة صراحة في القرآن. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- سورة يس 13-29
الآثار: لا يوجد دليل أثري ملموس يرتبط مباشرة بهذه القصة. تبرز القصة في المقام الأول لجوانبها العبرة.
كما ورد في سورة يس، أُرسل نبيان إلى مدينة. لكن أهل المدينة كذبوهم واضطهدوهم. عندئذ، أرسل الله نبيًا ثالثًا لدعم النبيين الأولين. دعا الأنبياء الثلاثة الناس إلى الإيمان بالله، لكن أهل المدينة أصروا بعناد على كفرهم وهددوا الأنبياء. في تلك اللحظة، جاء رجل مؤمن (يُروى أنه حبيب النجار) مسرعًا من أقصى المدينة، يدعو قومه إلى اتباع الأنبياء. لكنه أيضًا استشهد. عندئذ، أهلك الله أهل تلك المدينة بصيحة واحدة (أو بعذاب شديد)، فإذا هم خامدون.
- يس 13: “واضرب لهم مثلا أصحاب القرية إذ جاءها المرسلون.”
- يس 14: “إذ أرسلنا إليهم اثنين فكذبوهما فعززنا بثالث فقالوا إنا إليكم مرسلون.”
- يس 18: “قالوا إنا تطيرنا بكم لئن لم تنتهوا لنرجمنكم وليمسنكم منا عذاب أليم.”
- يس 28-29: “وما أنزلنا على قومه من بعده من جند من السماء وما كنا منزلين. إن كانت إلا صيحة واحدة فإذا هم خامدون.”
تُؤكد قصة أصحاب القرية على أهمية تبليغ الرسالة، وضرورة طاعة الأنبياء، والنهاية المريرة للإصرار على الإنكار. إنها تُظهر شجاعة شخص واحد، حتى لو كان واحدًا فقط، في الشهادة للحق والوقوف ضد الظالمين. وحتى اليوم، تُذكّر الناس بعواقب الإعراض عن الحق وتجاهل التحذيرات.
“القرية” تعني “القرية” أو “المدينة” في اللغة العربية. توجد آراء مختلفة حول من هم الأنبياء في القصة وأين تقع المدينة. يذكر بعض المفسرين أن هذا الحدث وقع في أنطاكية (Antioch) على يد حواريي النبي عيسى عليه السلام. والرسالة الرئيسية للقصة هي التعلم من أخطاء الأمم السابقة والاستماع إلى تحذيرات الله.
لا ترتبط قصة أصحاب القرية باكتشاف أثري محدد. ومع ذلك، فإن الرسائل العالمية المتضمنة في السرد تظل ذات صلة في كل عصر. وفي التفسيرات الحديثة، تُجرى دراسات حول المعنى الرمزي للقصة ومنهجية تبليغ الرسالة.
Ashab-ı Eyke (Eyke Halkı)
Özet: Hz. Şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği, ağaçlık ve sık ormanlık bir bölgede yaşayan bir topluluktur. Medyen halkı gibi, onlar da ölçü ve tartıda hile yapma, yol kesme ve Allah’ın yolundan saptırma gibi kötü alışkanlıklara sahiptiler. Peygamberlerini yalanlamaları ve uyarılara kulak asmamaları üzerine helak edilmişlerdir.
Dönem: Hz. Şuayb’ın peygamberlik dönemi, Medyen halkıyla aynı zamana denk gelir veya Medyen’e yakın bir dönemdir.
Konum: Medyen’e yakın, ağaçlık ve ormanlık bir bölge olduğu tahmin edilmektedir. Hicaz ile Şam arasında, Medyen’in kuzey batısında yer aldığı rivayet edilir. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Şuara Suresi 176-189
- Hicr Suresi 78-79
- Sad Suresi 13
- Kaf Suresi 14
Arkeolojik Bulgular: Eyke halkının yaşadığı yere dair kesin arkeolojik bir bulgu yoktur. Ancak bölgenin coğrafi yapısı ve tarihi kaynaklardaki bilgiler ışığında yorumlar yapılmaktadır.
Ashab-ı Eyke, Hz. Şuayb’ın kendilerine gönderildiği, ormanlık bir bölgede yaşayan bir kavimdi. Onlar da tıpkı Medyen halkı gibi, ticarette haksızlık yapıyor, ölçü ve tartıyı eksik tutuyor, yolları kesip halkı soyuyor ve insanları Allah’ın yolundan saptırıyorlardı. Hz. Şuayb onlara tevhid inancını anlatmış, adil olmalarını ve fesat çıkarmaktan vazgeçmelerini öğütlemiştir. Ancak Eyke halkı peygamberlerini yalanlamış, ona karşı çıkmış ve uyarılara aldırış etmemiştir. Bunun üzerine onlar da gölgelik bir günün azabıyla (veya bulutlu bir günün şiddetli azabıyla) helak edilmişlerdir.
- Şuara 176: “Eyke halkı da elçileri yalanladı.”
- Şuara 177-179: “Hani Şuayb onlara şöyle demişti: ‘Siz sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin.'”
- Şuara 181-183: “Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını kısmayın ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
- Şuara 189: “Nihayet onu yalanladılar. Bunun üzerine onları gölgelik günün azabı yakaladı. Doğrusu o, büyük bir günün azabı idi.”
Ashab-ı Eyke kıssası, ticari ahlakın ve dürüstlüğün önemini vurgular. Toplumda yaygınlaşan haksızlık, dolandırıcılık ve adaletsizliğin ilahi bir ceza getirebileceğini hatırlatır. Peygamberlerin uyarılarına kulak vermenin ve toplumsal bozulmaya karşı durmanın gerekliliğini öğretir.
“Eyke”, Arapçada “sık ağaçlık”, “orman” anlamına gelir. Bazı müfessirlere göre Eyke halkı, Medyen halkıyla aynıdır; bu isim, yaşadıkları bölgenin coğrafi özelliğinden dolayı verilmiştir. Ancak bazıları, Medyen’in şehir halkı, Eyke’nin ise Medyen’e yakın kırsal bir bölgede yaşayan farklı bir topluluk olduğunu belirtir. Her iki durumda da Hz. Şuayb’ın tebliği ve kavimlerin ortak yanlışları üzerinde durulur.
Ashab-ı Eyke’nin tam konumu üzerine bilimsel veya arkeolojik bir gelişme bulunmamaktadır. Kıssa, daha çok ahlaki mesajları ve ticari dürüstlük, toplumsal adalet gibi evrensel değerleri vurgulaması açısından önemlidir. Modern dönemde, bu kıssalar, yolsuzluk ve haksız kazancın toplumsal çöküşe yol açabileceği uyarısı olarak değerlendirilir.
Ashab-i Ayka (The People of Ayka)
Summary: This is a community to whom Prophet Shu’ayb was sent, residing in a dense, forested area. Like the people of Midian, they were characterized by fraudulent practices in weighing and measuring, highway robbery, and leading people astray from Allah’s path. They were destroyed after denying their prophet and ignoring his warnings.
Era: The prophetic period of Prophet Shu’ayb, either contemporaneous with the people of Midian or a period close to them.
Location: It is estimated to be a forested and wooded area near Midian. It is narrated to be located between Hijaz and Syria, northwest of Midian. View on Map
Qur’anic References:
- Surah Ash-Shu’ara 176-189
- Surah Al-Hijr 78-79
- Surah Sad 13
- Surah Qaf 14
Archaeological Clues: There is no definitive archaeological evidence regarding the dwelling place of the people of Ayka. However, interpretations are made in light of the region’s geographical structure and information from historical sources.
The People of Ayka were a community living in a forested region to whom Prophet Shu’ayb was sent. Just like the people of Midian, they engaged in unfair practices in trade, shortchanged in weights and measures, robbed travelers, and led people astray from Allah’s path. Prophet Shu’ayb preached monotheism to them, advised them to be just, and to abandon their corrupt ways. However, the people of Ayka denied their prophet, opposed him, and paid no heed to his warnings. Consequently, they were destroyed by the torment of the “Day of the Canopy” (or a severe torment of a cloudy day).
- Ash-Shu’ara 176: “The companions of the Ayka [forest] denied the messengers.”
- Ash-Shu’ara 177-179: “When Shu’ayb said to them, ‘Will you not fear Allah? Indeed, I am to you a trustworthy messenger. So fear Allah and obey me.'”
- Ash-Shu’ara 181-183: “Give full measure and do not be among those who cause loss. And weigh with an even balance. And do not deprive people of their due and do not commit abuse on earth, spreading corruption.”
- Ash-Shu’ara 189: “But they denied him, so the punishment of the Day of the Canopy seized them. Indeed, it was the punishment of a tremendous Day.”
The story of the People of Ayka emphasizes the importance of commercial ethics and honesty. It reminds us that widespread injustice, fraud, and unfairness in society can bring divine punishment. It teaches the necessity of heeding the warnings of prophets and standing against societal decay.
“Ayka” in Arabic means “dense trees” or “forest.” According to some exegetes, the people of Ayka are the same as the people of Midian; this name was given due to the geographical feature of their dwelling place. However, others state that the people of Midian were the city dwellers, while Ayka refers to a different community living in a rural area near Midian. In both cases, the focus is on Prophet Shu’ayb’s message and the common wrongdoings of these communities.
There are no scientific or archaeological developments regarding the exact location of the people of Ayka. The story is significant primarily for its moral messages and its emphasis on universal values such as commercial honesty and social justice. In modern times, these narratives are considered a warning that corruption and illicit gains can lead to societal collapse.
أصحاب الأيكة
الملخص: هي جماعة أُرسل إليهم النبي شعيب عليه السلام، كانوا يسكنون منطقة كثيفة الأشجار والغابات. ومثل قوم مدين، كانوا يتميزون بالغش في الميزان والكيل، وقطع الطرق، وصد الناس عن سبيل الله. وقد أُهلكوا بعد تكذيبهم لنبيهم وتجاهل تحذيراته.
الفترة: فترة نبوة النبي شعيب عليه السلام، وتتزامن مع قوم مدين أو فترة قريبة منهم.
الموقع: يُعتقد أنها منطقة غابات كثيفة قريبة من مدين. ويُروى أنها تقع بين الحجاز والشام، شمال غرب مدين. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- سورة الشعراء 176-189
- سورة الحجر 78-79
- سورة ص 13
- سورة ق 14
الآثار: لا يوجد دليل أثري قاطع بشأن مكان سكن أصحاب الأيكة. ومع ذلك، تُجرى تفسيرات في ضوء البنية الجغرافية للمنطقة والمعلومات الواردة في المصادر التاريخية.
أصحاب الأيكة كانوا قومًا يعيشون في منطقة غابات، أُرسل إليهم النبي شعيب عليه السلام. ومثل قوم مدين تمامًا، كانوا يمارسون الظلم في التجارة، وينقصون في الميزان والكيل، ويقطعون الطرق ويسلبون الناس، ويصدون الناس عن سبيل الله. دعاهم النبي شعيب إلى التوحيد، وأمرهم بالعدل، ونصحهم بالتخلي عن فسادهم. لكن أهل الأيكة كذبوا نبيهم، وعارضوه، ولم يلتفتوا إلى التحذيرات. ونتيجة لذلك، أُهلكوا بعذاب يوم الظلة (أو عذاب شديد من يوم غائم).
- الشعراء 176: “كذب أصحاب الأيكة المرسلين.”
- الشعراء 177-179: “إذ قال لهم شعيب ألا تتقون، إني لكم رسول أمين، فاتقوا الله وأطيعون.”
- الشعراء 181-183: “أوفوا الكيل ولا تكونوا من المخسرين، وزنوا بالقسطاس المستقيم، ولا تبخسوا الناس أشياءهم ولا تعثوا في الأرض مفسدين.”
- الشعراء 189: “فكذبوه فأخذهم عذاب يوم الظلة إنه كان عذاب يوم عظيم.”
تُؤكد قصة أصحاب الأيكة على أهمية الأخلاق التجارية والصدق. وتُذكرنا بأن الظلم الواسع النطاق، والاحتيال، والظلم في المجتمع يمكن أن يجلب عقابًا إلهيًا. إنها تعلمنا ضرورة الانصياع لتحذيرات الأنبياء والوقوف ضد الانحلال الاجتماعي.
“الأيكة” في اللغة العربية تعني “الأشجار الكثيفة” أو “الغابة”. ووفقًا لبعض المفسرين، فإن أهل الأيكة هم أنفسهم أهل مدين؛ وقد أُعطي هذا الاسم لهم بسبب السمة الجغرافية لمكان سكنهم. ومع ذلك، يرى آخرون أن أهل مدين كانوا سكان المدينة، بينما تشير الأيكة إلى مجتمع مختلف يعيش في منطقة ريفية قريبة من مدين. وفي كلتا الحالتين، ينصب التركيز على رسالة النبي شعيب والممارسات الخاطئة المشتركة لهذه المجتمعات.
لا توجد تطورات علمية أو أثرية بشأن الموقع الدقيق لأصحاب الأيكة. وتُعد القصة مهمة في المقام الأول لرسائلها الأخلاقية وتأكيدها على القيم العالمية مثل الأمانة التجارية والعدالة الاجتماعية. وفي العصر الحديث، تُعتبر هذه القصص تحذيرًا من أن الفساد والمكاسب غير المشروعة يمكن أن تؤدي إلى انهيار المجتمع.
Kavm-i Tubba (Tubba Halkı)
Özet: Yemen’de yaşamış, büyük bir medeniyete ve güce sahip olan, ancak kendilerine gelen peygamberleri ve elçileri yalanlayarak helak olmuş bir kavimdir. Kur’an’da geçmiş helak olan kavimlere örnek olarak zikredilir.
Dönem: İslam öncesi dönemlere aittir. Genellikle M.Ö. 115 – M.S. 525 yılları arasında Yemen’de hüküm süren Himyeri Krallığı’nın hükümdarları olan “Tubba”lar dönemine işaret eder.
Konum: Yemen. Özellikle Himyeri Krallığı’nın merkezi olan bölgelerle ilişkilendirilir. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Duhan Suresi 37
- Kaf Suresi 14
Arkeolojik Bulgular: Yemen’de Himyeri Krallığı’na ait birçok yazıt, tapınak ve yapı kalıntısı bulunmuştur. Bu bulgular, Kur’an’daki “Tubba” ve “kavmi” hakkındaki bilgilerin tarihi gerçekliklerle örtüştüğünü gösterir. Özellikle Ma’rib Barajı’nın yıkılması ve medeniyetin çöküşü, onların helakıyla ilişkilendirilir.
Kur’an-ı Kerim’de Tubba halkı, geçmiş dönemlerde yaşamış, güçlü ve zengin kavimlerden biri olarak zikredilir. Onlar, kendilerine gönderilen peygamberleri veya elçileri yalanlamış, azgınlık ve inkarda bulunmuşlardır. Duhan Suresi’nde onların, Firavun ve daha önceki diğer kavimler gibi helak edildikleri belirtilir. Kaf Suresi’nde ise “Eyke halkı ve Tubba kavmi de” denilerek, bunların da önceki yalanlayan kavimlerden olduğu vurgulanır. Bu kıssa, geçmiş kavimlerin sonlarının, inkarcılığın ve azgınlığın bir sonucu olduğunu ve Hz. Peygamber dönemindeki Mekkeli müşriklere bir uyarı niteliği taşıdığını gösterir.
- Duhan 37: “Onlar mı hayırlıdır, yoksa Tubba’ kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onları helak ettik, çünkü onlar suçlulardı.”
- Kaf 14: “Ve Eyke halkı ve Tubba’ kavmi de (yalanladı). Hepsi de peygamberleri yalanladılar, böylece benim azap va’dim gerçekleşti.”
Tubba kavmi kıssası, gücün ve zenginliğin insanı şımartmaması, ilahi uyarılara kulak vermenin önemi ve inkarcılığın kaçınılmaz sonu hakkında dersler verir. Bugün de büyük güç ve etkiye sahip olanların, adalet ve hakkaniyetten sapmaları durumunda nasıl bir akıbetle karşılaşabilecekleri konusunda bir ibret vesilesidir.
“Tubba”, Güney Arabistan’da (özellikle Yemen’deki Himyeri Krallığı’nda) hüküm süren krallara verilen genel bir unvandır. Tarihi kayıtlara göre bu kralların bazıları Museviliği veya Hristiyanlığı kabul etmiş, bazıları ise putperest kalmıştır. Kur’an’daki atıf, özellikle Allah’ın peygamberlerini yalanlayan ve büyük bir azapla helak olan bir Tubba’a ve onun halkına işaret eder. Bu kıssa, Kur’an’ın nazil olduğu dönemde Arabistan’da bilinen bir hikaye ve tarihi bir gerçekliğe dayanıyordu.
Yemen’deki Himyeri uygarlığına ait arkeolojik çalışmalar, bölgenin kadim tarihine ışık tutmaktadır. Ma’rib Barajı gibi mühendislik harikalarının kalıntıları ve eski şehirlerin izleri, Tubba kavminin yaşadığı dönemin zenginliğini ve gücünü ortaya koymaktadır. Modern araştırmalar, Kur’an’da geçen kıssaların tarihsel ve kültürel bağlamını anlamamıza yardımcı olmaktadır.
People of Tubba’ (The Tubba’ Nation)
Summary: A nation that lived in Yemen, possessing a great civilization and power, but perished after denying their prophets and messengers. They are mentioned in the Quran as an example of past destroyed nations.
Era: Belongs to pre-Islamic periods. It generally refers to the era of the “Tubba'” rulers of the Himyarite Kingdom, which reigned in Yemen between 115 BC and 525 AD.
Location: Yemen. It is particularly associated with the central regions of the Himyarite Kingdom. View on Map
Qur’anic References:
- Surah Ad-Dukhan 37
- Surah Qaf 14
Archaeological Clues: Numerous inscriptions, temple remains, and structural ruins belonging to the Himyarite Kingdom have been found in Yemen. These findings indicate that the information in the Quran about “Tubba'” and his “people” aligns with historical realities. The collapse of their civilization, particularly the destruction of the Ma’rib Dam, is often associated with their demise.
In the Holy Quran, the people of Tubba’ are mentioned as one of the powerful and wealthy nations from past eras. They denied the prophets or messengers sent to them, engaging in transgression and disbelief. In Surah Ad-Dukhan, it is stated that they were destroyed, similar to Pharaoh and other nations before them. In Surah Qaf, it is emphasized, “And the companions of Ayka and the people of Tubba’ also (denied).” This story indicates that the end of past nations was a consequence of disbelief and transgression, serving as a warning to the polytheists of Mecca during the time of Prophet Muhammad (PBUH).
- Ad-Dukhan 37: “Are they better or the people of Tubba’ and those before them? We destroyed them, for indeed, they were criminals.”
- Qaf 14: “And the companions of Ayka and the people of Tubba’. All denied the messengers, so My threat was realized.”
The story of the Tubba’ nation offers lessons about power and wealth not leading to arrogance, the importance of heeding divine warnings, and the inevitable end of disbelief. Even today, it serves as a cautionary tale for those with great power and influence, reminding them of the fate they might face if they deviate from justice and righteousness.
“Tubba'” is a general title given to kings who ruled in South Arabia (especially in the Himyarite Kingdom in Yemen). According to historical records, some of these kings adopted Judaism or Christianity, while others remained polytheists. The Quranic reference specifically points to a Tubba’ and his people who denied Allah’s prophets and were destroyed by a great torment. This story was a well-known narrative in Arabia during the time of the Quran’s revelation and was based on historical reality.
Archaeological studies of the Himyarite civilization in Yemen continue to shed light on the ancient history of the region. Remains of engineering marvels like the Ma’rib Dam and traces of ancient cities reveal the richness and power of the era in which the Tubba’ nation lived. Modern research helps us understand the historical and cultural context of the Quranic narratives.
قوم تبع
الملخص: قوم عاشوا في اليمن، امتلكوا حضارة وقوة عظيمة، ولكنهم هلكوا بعد تكذيبهم لأنبيائهم ورسلهم. ذُكروا في القرآن كنموذج للأمم الماضية التي أُهلكت.
الفترة: تعود إلى عصور ما قبل الإسلام. تشير عمومًا إلى فترة حكم “التبابعة” في مملكة حمير باليمن بين 115 قبل الميلاد و 525 ميلادي.
الموقع: اليمن. ترتبط بشكل خاص بالمناطق المركزية لمملكة حمير. عرض على الخريطة
الآيات القرآنية:
- سورة الدخان 37
- سورة ق 14
الآثار: تم العثور على العديد من النقوش، وبقايا المعابد، والآثار المعمارية التابعة لمملكة حمير في اليمن. تشير هذه الاكتشافات إلى أن المعلومات الواردة في القرآن عن “تبع” و”قومه” تتوافق مع الحقائق التاريخية. غالبًا ما يرتبط انهيار حضارتهم، وخاصة تدمير سد مأرب، بزوالهم.
يُذكر قوم تبع في القرآن الكريم كإحدى الأمم القوية والغنية التي عاشت في العصور الماضية. لقد كذبوا الأنبياء أو الرسل الذين أُرسلوا إليهم، وتمادوا في الطغيان والكفر. في سورة الدخان، يُذكر أنهم أُهلكوا، على غرار فرعون والأمم الأخرى قبلهم. وفي سورة ق، يُؤكد: “وأصحاب الأيكة وقوم تبع” للدلالة على أنهم كانوا من الأمم المكذبة السابقة. تُظهر هذه القصة أن نهاية الأمم الماضية كانت نتيجة للكفر والطغيان، وتُعد بمثابة تحذير لمشركي مكة في زمن النبي محمد صلى الله عليه وسلم.
- الدخان 37: “أهم خير أم قوم تبع والذين من قبلهم أهلكناهم إنهم كانوا مجرمين.”
- ق 14: “وأصحاب الأيكة وقوم تبع كل كذب الرسل فحق وعيد.”
تقدم قصة قوم تبع دروسًا حول عدم السماح للقوة والثروة بأن تقود إلى الكبر، وأهمية الاستماع إلى التحذيرات الإلهية، والنهاية الحتمية للكفر. حتى اليوم، تُعد عظة لأولئك الذين يمتلكون قوة وتأثيرًا كبيرين، تُذكّرهم بالمصير الذي قد يواجهونه إذا انحرفوا عن العدل والصلاح.
“تبع” هو لقب عام يُطلق على الملوك الذين حكموا في جنوب الجزيرة العربية (خاصة في مملكة حمير باليمن). ووفقًا للسجلات التاريخية، اعتنق بعض هؤلاء الملوك اليهودية أو المسيحية، بينما ظل آخرون وثنيين. وتشير الإشارة القرآنية على وجه التحديد إلى تبع وقومه الذين كذبوا أنبياء الله وأُهلكوا بعذاب عظيم. كانت هذه القصة سردًا معروفًا في الجزيرة العربية في وقت نزول القرآن وكانت تستند إلى حقيقة تاريخية.
تستمر الدراسات الأثرية للحضارة الحميرية في اليمن في تسليط الضوء على التاريخ القديم للمنطقة. تكشف بقايا العجائب الهندسية مثل سد مأرب وآثار المدن القديمة عن ثراء وقوة العصر الذي عاش فيه قوم تبع. تساعد الأبحاث الحديثة في فهم السياق التاريخي والثقافي للروايات القرآنية.
Ashab-ı Cenne (Bahçe Sahipleri)
Özet: Kalem Suresi’nde anlatılan, babalarından kalan verimli bir bahçenin sahipleri olan bir grup insandır. Hasat zamanı geldiğinde fakirlerin hakkını vermemek için gizlice yemin etmişler, ancak Allah onların bu kötü niyetlerini boşa çıkarmış ve bahçelerini bir gecede helak etmiştir. Bu kıssa, cimriliğin ve toplumsal sorumluluktan kaçınmanın sonuçlarını vurgular.
Dönem: Hz. Peygamber’den önceki dönemlere aittir. Kıssanın yaşandığı yer ve zaman hakkında kesin bir bilgi yoktur, ancak genel olarak ibretlik bir olay olarak sunulur.
Konum: Kur’an’da belirli bir konum belirtilmemiştir. Genel olarak bir “bahçe” veya “cennet” (cennet kelimesi burada bahçe anlamında kullanılır) olarak geçer. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Kalem Suresi 17-32
Arkeolojik Bulgular: Ashab-ı Cenne kıssası, belirli bir tarihi veya coğrafi konuma işaret etmediği için doğrudan arkeolojik bulgularla desteklenmez. Kıssa daha çok ahlaki ve manevi dersler içerir.
Kalem Suresi’nde anlatılan Ashab-ı Cenne kıssası, babalarından miras kalan çok verimli bir bahçeye sahip olan bir grup kardeşi konu alır. Babaları yaşarken bahçenin hasadından fakirlere ve yoksullara da pay verirken, vefatından sonra oğulları cimrilik etmeye karar verir. Fakirler haberdar olmadan, sabah erkenden bahçenin ürünlerini toplamaya ve kimseye bir şey vermemeye yemin ederler. Ancak onlar uyurken, Allah bahçelerine bir afet gönderir ve bahçe simsiyah, kupkuru hale gelir. Sabah bahçeye gittiklerinde, onu tanınmaz halde bulurlar ve yaptıkları hatanın farkına varırlar. İçlerinden en akıllı olanı, “Ben size Allah’ı tesbih etsenize dememiş miydim?” diyerek onları uyarır. Pişmanlık duyup Allah’a yönelirler ve belki daha hayırlısını verir diye umut ederler.
- Kalem 17: “Şüphesiz biz, o bahçe sahiplerini denediğimiz gibi, onları da denedik. Hani onlar, sabahleyin bahçenin ürünlerini mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.”
- Kalem 18: “İstisna etmiyorlardı (inşallah demiyorlardı).”
- Kalem 19: “Fakat onlar uyurken Rabbinin katından bir afet o bahçeyi kuşatıverdi.”
- Kalem 20: “Böylece bahçe simsiyah kesildi.”
- Kalem 24: “Bugün hiçbir yoksul oraya giremesin!”
- Kalem 28: “İçlerinden en akıllı olanı dedi ki: ‘Ben size Allah’ı tesbih etsenize dememiş miydim?'”
- Kalem 31-32: “Dediler ki: ‘Rabbimiz! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Gerçekten biz zalimlerden olduk.’ Belki Rabbimiz bize ondan daha hayırlısını verir. Şüphesiz biz Rabbimize yönelenleriz.”
Ashab-ı Cenne kıssası, malın ve mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunu, nimetlerin şükrünün eda edilmesi gerektiğini ve fakirlerin hakkının gözetilmesi gerektiğini öğretir. Cimriliğin ve bencilce davranışların, elde edilen nimetlerin kaybedilmesine yol açabileceği konusunda önemli bir uyarıdır. Toplumsal dayanışma ve paylaşmanın önemini vurgular.
“Cenne” kelimesi Arapçada “bahçe” anlamına gelir. Kıssanın detayları ve bahçe sahiplerinin kimlikleri hakkında Kur’an’da veya hadislerde açık bir bilgi yoktur. Bu, kıssanın evrensel bir ders niteliği taşıdığını gösterir. Kıssa, özellikle zekat ve sadakanın önemi, Allah’ın verdiği nimetlere karşı şükürsüzlüğün ve cimriliğin akıbeti üzerine odaklanır.
Ashab-ı Cenne kıssası, tarihi veya coğrafi bir olaya dayalı olmaktan ziyade, ahlaki ve manevi bir ders niteliği taşır. Bu nedenle, doğrudan arkeolojik veya bilimsel bir “gelişme” söz konusu değildir. Ancak kıssanın mesajları, modern toplumlardaki gelir eşitsizliği, yoksulluk ve sosyal adalet konularında hala güncel ve tartışılan konularla ilişkilendirilebilir.
Ashab-i Jannah (The Owners of the Garden)
Summary: Narrated in Surah Al-Qalam, this is the story of a group of people who inherited a fertile garden from their father. When harvest time came, they secretly swore to deprive the poor of their share. However, Allah thwarted their ill intentions and destroyed their garden overnight. This narrative emphasizes the consequences of stinginess and neglecting social responsibility.
Era: Belongs to pre-Prophet Muhammad (PBUH) periods. There is no definitive information about the exact time and place of the story, but it is generally presented as a cautionary tale.
Location: No specific location is mentioned in the Quran. It is generally referred to as a “garden” or “Jannah” (the word Jannah is used here in the sense of a garden). View on Map
Qur’anic References:
- Surah Al-Qalam 17-32
Archaeological Clues: The story of Ashab-i Jannah is not directly supported by archaeological findings as it does not refer to a specific historical or geographical location. The narrative primarily contains moral and spiritual lessons.
The story of Ashab-i Jannah, narrated in Surah Al-Qalam, concerns a group of brothers who inherited a very fertile garden from their father. While their father was alive, he used to give a share of the garden’s harvest to the poor and needy. After his death, his sons decided to be stingy. Without the poor knowing, they secretly swore to harvest the garden’s produce early in the morning and give nothing to anyone. However, while they slept, Allah sent a calamity upon their garden, and it became black and barren overnight. When they went to the garden in the morning, they found it unrecognizable and realized their mistake. The wisest among them said, “Did I not tell you, ‘Why do you not glorify Allah?'” They felt remorse and turned to Allah, hoping He might give them something better.
- Al-Qalam 17: “Indeed, We have tried them as We tried the companions of the garden, when they swore to cut its [fruit] in the morning”
- Al-Qalam 18: “Without making exception (saying ‘if Allah wills’).”
- Al-Qalam 19: “So there came upon it a visitation from your Lord while they were asleep.”
- Al-Qalam 20: “And it became as if it had been harvested.”
- Al-Qalam 24: “No poor person will enter it today!”
- Al-Qalam 28: “Said the most moderate of them, ‘Did I not say to you, “Why do you not exalt [Allah]?”‘”
- Al-Qalam 31-32: “They said, ‘Exalted is our Lord! Indeed, we have been wrongdoers.’ Perhaps our Lord will substitute for us [something] better than it. Indeed, to our Lord we are inclined.”
The story of Ashab-i Jannah teaches that Allah is the true owner of wealth and property, that blessings must be shown gratitude for, and that the rights of the poor must be observed. It is an important warning that stinginess and selfish behavior can lead to the loss of acquired blessings. It emphasizes the importance of social solidarity and sharing.
The word “Jannah” in Arabic means “garden.” There is no clear information in the Quran or Hadith about the details of the story or the identities of the garden owners. This indicates that the story carries a universal lesson. The narrative particularly focuses on the importance of zakat and charity, and the consequences of ingratitude and stinginess towards Allah’s blessings.
The story of Ashab-i Jannah is not based on a historical or geographical event but rather serves as a moral and spiritual lesson. Therefore, there are no direct archaeological or scientific “developments” related to it. However, the messages of the story can still be linked to contemporary issues such as income inequality, poverty, and social justice in modern societies.
أصحاب الجنة
الملخص: هي قصة مجموعة من الناس وردت في سورة القلم، ورثوا بستانًا مثمرًا عن أبيهم. عندما حان وقت الحصاد، أقسموا سرًا على حرمان الفقراء من نصيبهم، لكن الله أحبط نواياهم السيئة وأهلك بستانهم بين عشية وضحاها. تؤكد هذه القصة على عواقب البخل وتجاهل المسؤولية الاجتماعية.
الفترة: تعود إلى عصور ما قبل النبي محمد صلى الله عليه وسلم. لا توجد معلومات دقيقة عن زمان ومكان القصة، ولكنها تُقدم عمومًا كقصة عبرة.
الموقع: لم يذكر القرآن موقعًا محددًا. يُشار إليها عمومًا على أنها “جنة” (تُستخدم كلمة جنة هنا بمعنى بستان). عرض على الخريطة
الآثار: قصة أصحاب الجنة لا تدعمها اكتشافات أثرية مباشرة لأنها لا تشير إلى موقع تاريخي أو جغرافي محدد. تحتوي القصة في المقام الأول على دروس أخلاقية وروحية.
تتناول قصة أصحاب الجنة، المروية في سورة القلم، مجموعة من الإخوة ورثوا بستانًا مثمرًا جدًا عن أبيهم. بينما كان والدهم حيًا، كان يعطي نصيبًا من حصاد البستان للفقراء والمحتاجين. بعد وفاته، قرر أبناؤه أن يكونوا بخلاء. دون علم الفقراء، أقسموا سرًا على حصاد منتجات البستان مبكرًا في الصباح وعدم إعطاء أي شيء لأحد. ولكن بينما كانوا نائمين، أرسل الله آفة على بستانهم، وأصبح البستان أسودًا وجافًا بين عشية وضحاها. عندما ذهبوا إلى البستان في الصباح، وجدوه غير معروف وأدركوا خطأهم. قال أعقلهم: “ألم أقل لكم: ألا تسبحون الله؟” شعروا بالندم وتوجهوا إلى الله، آملين أن يرزقهم شيئًا أفضل.
- القلم 17: “إنا بلوناهم كما بلونا أصحاب الجنة إذ أقسموا ليصرمنها مصبحين.”
- القلم 18: “ولا يستثنون.”
- القلم 19: “فطاف عليها طائف من ربك وهم نائمون.”
- القلم 20: “فأصبحت كالصريم.”
- القلم 24: “لا يدخلنها اليوم عليكم مسكين.”
- القلم 28: “قال أوسطهم ألم أقل لكم لولا تسبحون.”
- القلم 31-32: “قالوا سبحان ربنا إنا كنا ظالمين. عسى ربنا أن يبدلنا خيرا منها إنا إلى ربنا راغبون.”
تُعلّم قصة أصحاب الجنة أن الله هو المالك الحقيقي للثروة والممتلكات، وأن النعم يجب أن يُشكر عليها، وأن حقوق الفقراء يجب أن تُراعى. إنها تحذير مهم من أن البخل والسلوك الأناني يمكن أن يؤديا إلى فقدان النعم المكتسبة. وتؤكد على أهمية التضامن الاجتماعي والمشاركة.
كلمة “جنة” في اللغة العربية تعني “بستان”. لا توجد معلومات واضحة في القرآن أو الحديث عن تفاصيل القصة أو هويات أصحاب البستان. وهذا يشير إلى أن القصة تحمل درسًا عالميًا. تركز القصة بشكل خاص على أهمية الزكاة والصدقة، وعواقب الجحود والبخل تجاه نعم الله.
لا تستند قصة أصحاب الجنة إلى حدث تاريخي أو جغرافي، بل هي بمثابة درس أخلاقي وروحي. لذلك، لا توجد “تطورات” أثرية أو علمية مباشرة تتعلق بها. ومع ذلك، يمكن ربط رسائل القصة بالقضايا المعاصرة مثل عدم المساواة في الدخل، والفقر، والعدالة الاجتماعية في المجتمعات الحديثة.
İrem Halkı (Sütunlar Şehri)
Özet: Fecr Suresi’nde “Direkler sahibi İrem” olarak anılan bu kavim, görkemli yapıları ve mimari dehasıyla bilinen, ancak aşırı kibir ve inkarları nedeniyle helak edilmiş olan Ad Kavmi’nin bir uzantısı veya özel bir kısmıdır. Kur’an, onların eşi benzeri görülmemiş bir medeniyete sahip olduklarını, ancak Allah’ın uyarılarına sırt çevirdikleri için şiddetli bir rüzgarla yok edildiklerini bildirir.
Dönem: İrem Halkı, Hz. Nuh Tufanı’ndan sonra ortaya çıkan ve Hz. Hud’un peygamber olarak gönderildiği Ad Kavmi’nin bir bölümü veya önde gelen şehridir. Bu nedenle, İslam kaynaklarına göre M.Ö. 3. binyıl civarında veya daha eski dönemlerde yaşamışlardır.
Konum: Kur’an’da ve İslami kaynaklarda genellikle Yemen ile Umman arasındaki Ahkâf (Kum Tepeleri) bölgesinde, yani Arap Yarımadası’nın güneyinde konumlandırılır. Bazı modern araştırmalar ve uydu görüntüleri, Umman ve Yemen sınırındaki Ubar adlı antik bir yerleşimin İrem olabileceği yönünde spekülasyonlara yol açmıştır. Haritada Gör
Geçtiği Sureler ve Ayetler:
- Fecr Suresi: 6-8. Ayetler (Ana zikredildiği yer: “Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine; direkleri (yüksek binaları) olan ve ülkelerde benzeri yaratılmamış İrem şehrine.”)
- İrem, Âd Kavmi ile bağlantılı olarak ele alındığı için, Ad Kavmi’nden bahseden diğer sureler de dolaylı olarak İrem’i kapsar (örneğin A’raf, Hud, Şuara, Fussilet, Ahkaf sureleri).
Arkeolojik Bulgular: Kur’an’da bahsedilen İrem’in doğrudan arkeolojik kanıtı henüz bulunamamıştır. Ancak, 1990’lı yıllarda Umman’da keşfedilen ve “Kumların Atlantisi” olarak anılan Ubar şehri (Wabar), bazı araştırmacılar tarafından İrem olabileceği yönünde tartışmalara neden olmuştur. Ubar’ın dev sütunlarla çevrili bir şehir olduğu ve kum fırtınasıyla yok olduğu yönündeki bazı bulgular, Kur’an’daki tasvirlerle benzeşmektedir. Yine de kesin bir eşleşme sağlanamamıştır.
- **M.Ö. 3. Binyıl ve Sonrası:** Ad Kavmi’nin ve İrem’in muhtemel varoluş dönemi.
- **Hz. Nuh Tufanı Sonrası:** Ad Kavmi’nin, putperestliğe dönen ilk kavimlerden olması.
- **Hz. Hud’un Tebliği:** İrem Halkı’na yapılan uyarılar ve inkarlarının devam etmesi.
- **Helak Edilme:** Şiddetli ve dondurucu bir rüzgarla (sarsar) yok olmaları.
- **1990’lar:** Ubar antik şehrinin keşfedilmesi ve İrem ile bağlantısı hakkında spekülasyonlar.
Kur’an-ı Kerim, Fecr Suresi’nde İrem’den “Direkler sahibi İrem” olarak bahseder. Bu ifade, benzeri hiçbir ülkede yaratılmamış, eşsiz ve görkemli sütunları olan bir şehri işaret eder; bu da onların olağanüstü mühendislik ve mimari gücünü gösterir. Bu şehir, Hz. Hud’un kendilerine peygamber olarak gönderildiği Ad Kavmi’nin yurduydu. Ad Kavmi, devasa fiziksel güce sahip olan, ancak bu gücü zulme, azgınlığa ve peygamberlerini yalanlamaya kullanan bir topluluktu. Hz. Hud’un uyarılarına kulak asmadılar, küfürlerinde ve yeryüzündeki fesatlarında ısrar ettiler. İnkar ve inatları sonucunda, Allah onlara şiddetli ve dondurucu bir rüzgar gönderdi; bu rüzgar onları tamamen yok etti. Böylece geriye sadece şehirlerinin çok az izleri kaldı, ibret almak isteyenler için bir ders olarak.
Fecr Suresi 6-8: “Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine; o direkler sahibi İrem’e ki, şehirler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.”
İrem Halkı kıssası, gücün, zenginliğin ve medeniyetin, eğer iman ve adaletle birleşmezse nasıl bir felaketle sonuçlanabileceğinin çarpıcı bir örneğidir. Günümüzde de insanlar, maddi başarıların ve teknolojik gelişmelerin getirdiği kibirden sakınmalı, gücü hakkaniyetle kullanmalı ve Allah’ın uyarılarına kulak vermelidir. Gösteriş ve böbürlenme yerine şükür ve tevazu esas alınmalıdır.
“İrem”, Ad Kavmi’nin başkenti veya önemli bir şehri olarak kabul edilir. “Direkler sahibi” ifadesi, onların mimari yeteneklerinin ve inşa ettikleri yüksek yapıların bir nişanesi olabilir. Bazı İslam bilginleri İrem’in sembolik bir anlam taşıdığını ve Ad Kavmi’nin genel azametini ve gücünü temsil ettiğini de belirtir. İrem’in “uzun boylu, iri yapılı Ad kavminin kendisi” olarak yorumlandığı görüşler de mevcuttur.
İrem’in tam olarak nerede olduğu ve arkeolojik olarak bulunup bulunmadığı tartışma konusudur. Bazı modern araştırmacılar, uydu görüntüleri ve arkeolojik verilerle Yemen veya Umman gibi bölgelerde olası yerleşim yerleri üzerinde durmaktadır. Özellikle “Kumların Atlantisi” olarak adlandırılan Ubar’ın keşfi bu tartışmaları alevlendirmiştir. Ancak henüz Kur’an’da bahsedilen “İrem” olduğu kesinleşmiş somut bir arkeolojik bulgu yoktur, bu da kıssanın gizemini korumasına katkıda bulunur.
People of Iram (City of Pillars)
Summary: Referred to as “Iram of the pillars” in Surah Al-Fajr, this nation was an extension or a specific part of the Ad people, known for their magnificent structures and architectural genius. They were ultimately destroyed due to their excessive arrogance and disbelief. The Quran states that they possessed an unparalleled civilization, but were annihilated by a severe wind because they turned away from Allah’s warnings.
Era: The People of Iram emerged after Prophet Noah’s Flood and are considered a branch or the prominent city of the Ad people, to whom Prophet Hud was sent. Therefore, according to Islamic sources, they lived around the 3rd millennium BC or even earlier.
Location: In the Quran and Islamic sources, they are generally located in the Al-Ahqaf (Sand Dunes) region between Yemen and Oman, i.e., in the southern Arabian Peninsula. Some modern research and satellite imagery have led to speculations that an ancient settlement called Ubar (Wabar) on the Oman-Yemen border might be Iram. View on Map
Qur’anic References:
- Surah Al-Fajr: Verses 6-8 (Main mention: “Have you not considered how your Lord dealt with ‘Aad – [with] Iram – who had lofty pillars, The likes of which had never been created in [any] other lands?”)
- Since Iram is discussed in connection with the Ad people, other Surahs mentioning the Ad people also implicitly cover Iram (e.g., Al-A’raf, Hud, Ash-Shu’ara, Fussilat, Al-Ahqaf).
Archaeological Findings: Direct archaeological evidence for Iram as mentioned in the Quran has not yet been definitively found. However, the discovery of the ancient city of Ubar (Wabar) in Oman in the 1990s, often called the “Atlantis of the Sands,” has led to debates among some researchers that it might be Iram. Some findings, such as Ubar being a city surrounded by massive pillars and its destruction by a sandstorm, resemble the Quranic descriptions. Nevertheless, a conclusive match has not been established.
- **3rd Millennium BC and Beyond:** The probable period of existence for the Ad people and Iram.
- **After Prophet Noah’s Flood:** The Ad people being among the first nations to revert to idolatry.
- **Prophet Hud’s Preaching:** Warnings given to the People of Iram and their continued disbelief.
- **Annihilation:** Their destruction by a fierce and freezing wind (sarsar).
- **1990s:** Discovery of the ancient city of Ubar and speculations about its connection to Iram.
The Holy Quran mentions Iram in Surah Al-Fajr as “Iram of the pillars,” referring to a magnificent city with towering pillars, the like of which had never been created in any other land, indicating their extraordinary engineering and architectural prowess. This city was home to the people of Ad, to whom Prophet Hud (peace be upon him) was sent. They were a giant-like people possessing immense physical strength, but they used this strength for oppression, tyranny, and denying their prophet. They did not heed the warnings of Prophet Hud and persisted in their disbelief and corruption on earth. As a result of their stubborn denial, Allah sent upon them a fierce, devastating wind that utterly destroyed them, leaving behind only scant traces of their city, to serve as a lesson for those who reflect.
Surah Al-Fajr 6-8: “Have you not considered how your Lord dealt with ‘Aad – [with] Iram – who had lofty pillars, The likes of which had never been created in [any] other lands?”
The story of the People of Iram is a striking example of how power, wealth, and civilization can lead to disaster if not combined with faith and justice. Even today, people should guard against the arrogance brought by material success and technological advancements, use power righteously, and heed Allah’s warnings. Gratitude and humility should be prioritized over ostentation and boasting.
“Iram” is considered either the capital or an important city of the Ad people. The phrase “of the pillars” might be a sign of their architectural skills and the tall structures they built. Some Islamic scholars also suggest that Iram carries a symbolic meaning, representing the general might and power of the Ad people. There are also views that Iram refers to the Ad people themselves, known for their tall and large stature.
The exact location of Iram and whether it has been archaeologically discovered remains a subject of debate. Some modern researchers, using satellite imagery and archaeological data, focus on possible settlement sites in regions like Yemen or Oman. The discovery of Ubar, often called the “Atlantis of the Sands,” has particularly fueled these discussions. However, there is no conclusive archaeological finding confirmed to be the “Iram” mentioned in the Quran, which contributes to the mystery surrounding the narrative.
قوم إرم (مدينة الأعمدة)
الملخص: يُذكر هذا القوم في سورة الفجر بـ “إرم ذات العماد”، وهي مدينة اشتهرت بهياكلها الشاهقة وعبقريتها المعمارية، ولكنها هلكت بسبب الكبر المفرط وإنكارهم. يخبر القرآن أنهم كانوا يمتلكون حضارة لا مثيل لها، ولكنهم دُمروا بريح شديدة لأنهم أعرضوا عن تحذيرات الله.
الفترة الزمنية: ظهر قوم إرم بعد طوفان نوح ويعتبرون فرعًا أو المدينة البارزة لقوم عاد، الذين أُرسل إليهم النبي هود. لذلك، وفقًا للمصادر الإسلامية، عاشوا حوالي الألفية الثالثة قبل الميلاد أو حتى قبل ذلك.
الموقع: في القرآن والمصادر الإسلامية، يُحدد موقعهم عادة في منطقة الأحقاف (الكثبان الرملية) بين اليمن وعمان، أي في جنوب شبه الجزيرة العربية. وقد أدت بعض الأبحاث الحديثة وصور الأقمار الصناعية إلى تكهنات بأن مستوطنة قديمة تسمى “عُبار” (وبار) على الحدود العمانية اليمنية قد تكون هي إرم. عرض على الخريطة
الآيات والسور التي ذُكرت فيها:
- سورة الفجر: الآيات 6-8 (المكان الرئيسي للذكر: “أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ (6) إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ (7) الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ (8)”)
- بما أن إرم تُناقش بالارتباط مع قوم عاد، فإن السور الأخرى التي تذكر قوم عاد تشمل إرم ضمنيًا (مثل الأعراف، هود، الشعراء، فصلت، الأحقاف).
الاكتشافات الأثرية: لم يتم العثور بعد على دليل أثري مباشر لإرم كما ورد في القرآن. ومع ذلك، أثار اكتشاف مدينة “عُبار” (وبار) القديمة في عمان في التسعينيات، والتي غالبًا ما يطلق عليها “أطلانتس الرمال”، نقاشات بين بعض الباحثين حول إمكانية أن تكون هي إرم. بعض الاكتشافات، مثل أن عُبار كانت مدينة محاطة بأعمدة ضخمة وتدميرها بعاصفة رملية، تشبه الأوصاف القرآنية. ومع ذلك، لم يتم التوصل إلى تطابق حاسم.
- **الألفية الثالثة قبل الميلاد وما بعدها:** الفترة المحتملة لوجود قوم عاد وإرم.
- **بعد طوفان نوح:** كون قوم عاد من أوائل الأقوام التي عادت إلى عبادة الأصنام.
- **دعوة النبي هود:** التحذيرات الموجهة إلى قوم إرم واستمرارهم في الإنكار.
- **الهلاك:** تدميرهم بريح شديدة وعاصفة (صرصر).
- **التسعينيات:** اكتشاف مدينة عُبار الأثرية وتكهنات حول ارتباطها بإرم.
يذكر القرآن الكريم إرم في سورة الفجر بـ “إرم ذات العماد”، مشيرًا إلى مدينة عظيمة ذات أعمدة شاهقة لم يُخلق مثلها في البلاد، مما يدل على قوتهم الهندسية والمعمارية الاستثنائية. كانت هذه المدينة موطنًا لقوم عاد، الذين أُرسل إليهم النبي هود عليه السلام. لقد كانوا قومًا عمالقة يتمتعون بقوة جسدية هائلة، لكنهم استخدموا هذه القوة للظلم والطغيان وتكذيب رسولهم. لم يستمعوا إلى تحذيرات هود عليه السلام، وتمادوا في كفرهم وفسادهم في الأرض. ونتيجة لإصرارهم على الإنكار وعنادهم، أرسل الله عليهم ريحًا صرصرًا عاتية دمرتهم تدميرًا شاملًا، فلم يبق منهم إلا آثار يسيرة لمدينتهم، لتكون عبرة لمن يعتبر.
سورة الفجر 6-8: “أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ (6) إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ (7) الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ (8)”
قصة قوم إرم هي مثال صارخ على كيف يمكن أن تؤدي القوة والثروة والحضارة إلى كارثة إذا لم تترافق مع الإيمان والعدل. في عصرنا الحالي أيضًا، يجب على الناس أن يحذروا من الغطرسة التي تجلبها النجاحات المادية والتطورات التكنولوجية، وأن يستخدموا القوة بالعدل، وأن يصغوا إلى تحذيرات الله. ويجب أن تكون الشكر والتواضع أولوية بدلاً من التباهي والتفاخر.
“إرم”، قوم عاد’ın başkenti veya önemli bir şehri olarak kabul edilir. “ذات العماد” ifadesi, onların mimari yeteneklerinin ve inşa ettikleri yüksek yapıların bir nişanesi olabilir. ويشير بعض علماء الإسلام أيضًا إلى أن إرم تحمل معنى رمزيًا، يمثل العظمة والقوة العامة لقوم عاد. وتوجد أيضًا آراء مفادها أن إرم تشير إلى قوم عاد أنفسهم، الذين كانوا معروفين بقامتهم الطويلة وضخامة أجسامهم.
لا يزال الموقع الدقيق لإرم وما إذا كانت قد اكتُشفت أثريًا موضع نقاش. يركز بعض الباحثين المعاصرين، باستخدام صور الأقمار الصناعية والبيانات الأثرية، على مواقع استيطانية محتملة في مناطق مثل اليمن أو عمان. وقد أثار اكتشاف “عُبار”، التي غالبًا ما تُسمى “أطلانتس الرمال”، هذه النقاشات بشكل خاص. ومع ذلك، لا يوجد حتى الآن اكتشاف أثري حاسم يؤكد أنها “إرم” المذكورة في القرآن، مما يساهم في الحفاظ على غموض القصة.